14 Mayıs’ta yapılan milletvekilliği seçimlerinin ardından 28 Mayıs ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimini de yüzde 52 oyla kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni icraat döneminde ekonomide nasıl bir rota izleyeceği merak konusu.
Pandemi yılının ardından 2021 ve 2022’de seçim odaklı yüksek büyüme hedefli politikalar izleyen Erdoğan, ekonomiyi bir hayli yordu, dağıttı. Yüksek enflasyon yangını çıkardı. Döviz fiyatının olağanüstü boyutlara sıçramasına yol açtı ve bunu kontrole almak için bütçe üstünden milyarlarca liralık faiz sübvansiyonlarına gitti, bütçe açığının dehşetli boyutlara tırmanmasına yol açtı.
Aynı Erdoğan, döviz fiyatının daha çok artmaması için “dost ülkeler” dediği Körfez ülkeleri ile Rusya’dan döviz yardımları talep etti. Bütün bu serüven ile ekonomi olağanüstü kırılganlaştı, risk primi (CDS) seçim öncesinde 700 baz puana ulaşarak yükselen ülkeler arasında rekor boyutlara çıktı. Yine de oy kullanan 53 milyon dolayındaki seçmenin yarıdan fazlası bu ekonomik kaosun yol açtığı yoksullaşma ve işsizliği sineye çekerek Erdoğan’a ve partisine, müttefiklerine oy verdi. Şimdi Erdoğan için ekonomiyi onarma, restore etme zamanı. Erdoğan hızla bu restorasyona hazırlanıyor.
Ekonominin hem iç aktörleri, sanayiciler, ticaret, hizmet kesimi, tarım sektörü hem de dış yatırımcılar, Erdoğan’ın yeni rotasının netlik kazanmasını bekliyor. Kesinleşen şey, seçim belirsizliğinin ortadan kalkması ve Erdoğan'ın beş yıllık bir iktidar yetkisini cebine koymuş olması. Hem Meclis’te çoğunluğu kazanan hem de olağanüstü yetkilerle donatılı cumhurbaşkanlığı koltuğunu yeniden oturan Erdoğan’ın yetki anlamında elini tutacak neredeyse hiçbir fren, denge mekanizması yok.
Türkiye’nin mevcut konjonktüründe döviz fiyatı en önemli gösterge, bir tür barometre. Döviz fiyatı fırladığında yol açtığı yüksek enflasyonla alt üst olan ekonomi, döviz fiyatı kontrol altına alınıp fiyat yatay seyrettiği zaman “istikrarlı” günlere dönülüyor. Erdoğan’ın 2018 seçimlerini kazandığında 4 TL olan dolar fiyatı, beş yıl içinde 2023 seçimlerine giderken 20 TL’nin eşiğine kadar çıktı. Hem TL faizini hem döviz fiyatını baskılayarak seçim gününe ulaşmaya çabalayan Erdoğan’ın seçimi kazandığının ertesi günü döviz fiyatının fırlayacağı çok konuşuldu. Seçim sonucu belli olduktan sonra yatırım bankası Morgan Stanley gibi kuruluşlar, ekonomide büyük kırılganlıklara yol açan politikalara devam edilmesi hâlinde dolar/TL kurunda sert sıçramalar olacağı tahminlerini paylaştılar.
Ne var ki ne seçimin ertesi günü döviz kayda değer bir artış gösterdi ne de Erdoğan dağınıklığa devam etmeye niyetli.
Özellikle 2022 başından beri dolarlaşmaya karşı kullanılan Kur Korumalı Mevduat (KKM) işe yaramış görünüyor. KKM uygulamasına geçilmeden önce yüzde 60’a ulaşan döviz mevduat payı, şimdi toplam mevduatın yüzde 40’ı dolayında. Döviz getirisi garantisi veren bu mevduatlar, toplam mevduatların dörtte birine yakın.
Bankalar, “liralaşma” hedefiyle yönetiliyor ve mevduatlarının yüzde 70’ine kadarının TL olması için düşük faizli devlet tahvili ile terbiye ediliyorlar. Bu limiti tutturamayan bankalara ucuz faizli devlet tahvili alma yaptırımı getirildi. Bu yaptırım ile kamçılanan bankaların topladığı KKM hem dövizin tırmanışı yavaşlatılıyor hem de döviz dönüşümlü KKM ile döviz mevduatı kabul edip Merkez Bankası rezervlerine döviz akıtıyor.
Bu politikanın yürümesi için verilen yüksek faizin bedelini 2022 yılında daha çok devlet, merkezi bütçe ve Merkez Bankası kasalarından üstlendi ve bir yılda yaklaşık 200 milyar TL’lik “örtülü faiz” birikim sahiplerine ödendi. Ancak 2023’te, yeni bir uygulama ile KKM’ye verilecek faizlerde bankalar serbest bırakıldı ve yüzde 35’e varan yıllık faizlere çıkıldı. Döviz getirisini aşan kısım yine devletin yükü ama dövize bastırıldığı için bu yük hafiflemiş oldu. KKM, döviz fiyatının önünde en önemli “dalgakıran” olmaya devam edecek görünüyor.
KKM ile dövizi dizginlemek, enflasyonun önemli bir dinamiğini de etkisiz hâle getirmek aynı zamanda. 2022 Ekim ayında yıllığı yüzde 85,5’e ulaşan tüketici enflasyonu baz etkisiyle 2023 Nisan’ında yüzde 44’e inse de hâlâ yüksek ve enflasyon yeni dönemde de en önemli tehdit. Enflasyona etki eden döviz fiyatı dinamiği etkisiz tutulabilse bile tarımın çöküşünden kaynaklanan gıda arzı eksikliği canlı ve gıda enflasyonu büyük şikâyet konusu olmaya devam ediyor. Kısa vadede tarımdaki arz eksikliğini gidermek kolay görünmüyor. Dolayısıyla enflasyon Erdoğan’ın başını ağrıtmaya devam edebilir.
Erdoğan bütçeye de el atmak zorunda. Milli gelirin yüzde 6’sı kadar açık vermesi beklenen 2023 bütçesi, ek bütçe ile restorasyon istiyor. İlk dört ayın bütçe açığı, yıl hedefinin yarısına ulaştı ve özellikle 11 ili kapsayan şubat depremlerinin gerektirdiği kamu harcamaları, açığı daha da büyütecek. Ek bütçe, yeni vergiler demek ve harcamaların kısılmasını gerektiriyor.
Döviz fiyatlarının tırmanışını frenlemek, enflasyonu kontrolün de anahtarı. Dolayısıyla iç tasarrufları dövizden uzak tutmak kadar döviz giderlerini azaltmanın yolu, ithalatı yavaşlatmak, ihracat ve turizm dövizleri girişini artırmak. Yıllık büyüme hızında hırslı olmamak, yüzde 2-3 büyüme ile yetinmek, Erdoğan’ın politika seçeneklerinden biri ve muhtemel olanı.
Genel seçim telaşı bitse de 2024 Mart ayında yerel seçimler var. Bu da Erdoğan'ı ekonomiyi fazla soğutmamak zorunda bırakacak.
2018 öncesinde Erdoğan'ın ekonomi kurmayı olarak çalışan Mehmet Şimşek'in ekonominin başına getirilmesi, restorasyonunu en önemli hamlelerinden biri olarak konuşuluyor. Erdoğan, seçim öncesinde birkaç kez Şimşek’i davet ederek yanında görmek istediğini belirtti. Ne var ki Şimşek ikna olmadı. Birçok yorumcuya göre yeni dönemde Şimşek’in ekonominin dümenine oturtulması başarılırsa bu, büyük ihtiyaç duyulan dış kaynak girişi için gerekli güvenin temini anlamına da gelecek. Haziran ayı içinde netleşecek politikalar ve kadrolar ile ekonominin gelecek seyri hakkında daha net konuşmak mümkün olabilecek.