DOHA — Süper güçlerin nüfuz için yarıştığı bir dünyada, Çin’in geçen ay Suudi-İran diplomatik ilişkilerini yeniden başlatan uzlaşıya aracılık etmesi ve üst düzey Suudi ve İranlı diplomatların 6 Nisan’da Pekin’de bir araya gelmesi, bölgenin girift yapısının altını çizerken diplomasiye yeni bir soluk getiriyor.
Bu mutabakatla, Suudi koalisyon ile İran destekli Husiler arasında 2014’ten beri süren Yemen savaşının son bulmasını sağlayacak önemli bir ilk adım da atılmış olabilir. Mutabakat ayrıca Çin’le entegrasyonun ilerletilmesine, Suudi Arabistan ve İran’ın G-7’yi dengelemeye çalışan BRICS grubuna katılmasına zemin hazırlıyor. Suudi Arabistan’ın geçtiğimiz günlerde Şangay İşbirliği Örgütü’ne “diyalog ortağı” olarak katılacağını açıklaması da bu zemini pekiştiriyor.
Hem Çin hem de ABD Körfez devletleriyle ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor ve her ikisi de kıymetli kazanımlar sunuyor. Ancak Körfez devletlerinin menfaatleri açısından en isabetli yaklaşımın, her iki küresel güçle yakın ilişkiler sürdürmek ve bölgesel istikrar ve deniz güvenliğinde ortak paydalarından yarar sağlamak olduğu görülüyor.
ABD, kritik askeri yardımlar ve ortaklıklarla geleneksel olarak Körfez’deki güvenliğin başlıca teminatı oldu. Ancak 2003’teki Irak işgali ve son yıllardaki başka bazı gelişmeler bu teminatın sağlamlığı hakkında soru işaretleri uyandırdı. ABD'nin Katar’a uygulanan abluka karşısında hareketsiz kalması, Suudi Arabistan’ın Abkayk ve Hureys petrol tesislerine 14 Eylül 2019’da insansız hava araçlarıyla düzenlenen saldırılar, İran'la yürütülen nükleer müzakerelerinden Körfez İşbirliği Konseyi'nin dışlanması, ABD'nin Körfez devletlerinin güvenlik menfaatlerini korumaya ne kadar istekli olduğu konusunda şüphelere yol açtı.
Buna mukabil, Çin’in bölgedeki artan ekonomik gücü ve diplomatik etkinliği göz ardı edilemez. Suudi-İran mutabakatıyla Çin arabuluculuk yapma ve barış anlaşmalarını kolaylaştırma kabiliyetini ortaya koydu. Pekin’in devlet kapitalizmi ve kalkınmayı önceleyen gündemi, Körfez ülkelerine cazip bir alternatif sunuyor. Artan diplomatik ağırlıkları, Körfez devletlerinin, istikrar ve refah için ABD ve Çin tarafından sunulan avantajları dengelemesi gerektiği anlamına geliyor. Suudi Arabistan ve İran’ın BRICS grubuna katılmak için başvurması, Çin’in artan nüfuzunun ve çok kutuplu bir dünyaya doğru gidişin göstergesi.
Bu bağlamda her iki küresel güçle iyi geçinen Singapur’un yaklaşımı kayda değer. Singapur bunu, taraf seçmeyerek ve hem Çin’in hem ABD’nin gerilimi azaltmasını, işbirliği alanları bulmasını savunarak başarıyor. Washington ve Pekin, Orta Doğu'da istikrarın sağlanması ve deniz güvenliğinin korunması konusunda ortak menfaatlere sahip. Bölgedeki aksamalar küresel ekonomiyi ve enerji tedarikini ciddi şekilde etkileyebilir. Körfez ülkeleri, bu tür müşterek kaygılar doğrultasında hem Washington’la hem Pekin’le ilişkilerini stratejik hedeflerine hizmet edecek şekilde yürütebilir.
ABD’yi kaygılandıran başlıca konulardan biri, 5G altyapısı başta olmak üzere Çin teknolojisinin artan etkisi. ABD, güvenlik kaygıları nedeniyle müttefik ülkelere Çin şirketlerini 5G ağlarından çıkarmaları için baskı yapıyor. Bu yaklaşım, bölgede yaygın bir şekilde gelişmeyi köstekleyen ve ülkeleri ABD ile Çin arasında seçim yapmaya zorlayan bir tavır olarak algılandığı için ters tepebilir. Körfez ülkeleri için teknoloji ve inovasyon uzun vadeli kalkınma ve ekonomilerini çeşitlendirmeleri açısından kritik öneme sahip. ABD, bölgesel ortaklarını ABD ve Çin arasında seçim yapmaya zorlayarak, onları kendinden uzaklaştırma ve uzun vadede stratejik çıkarlarına zarar verme riskini alıyor.
ABD, Körfez ülkelerine iki seçenekli seçimler dayatmak yerine, işbirliğinin avantajlarını kabul edip müşterek çalışmaya dayalı, sağlam ilişkiler kurmayı seçebilir. Böylece ABD'nin Körfez ülkeleriyle ilişkisi savunma sektörüne yapılan vurgunun ötesine geçebilir.
Ayrıca, ABD bölgesel konularda Çin’le diyalog ve işbirliğini tercih edebilir. ABD ve Çin, ortak zeminin olduğu alanları tespit ederek, ortak hedeflere yönelerek herkese fayda sağlayan daha istikrarlı ve daha müreffeh bir bölge yaratılmasına yardımcı olabilirler.
Orta Doğu çok kutuplu bir dünyaya intibak ederken, Körfez ülkelerinin dış ilişkilerine maharetle yön vermesi önemli. Son dönemdeki diplomatik gelişmeler, bölgenin değişmekte olduğunu ve geçmişteki geleneksel ittifakların bölge devletlerinin çıkarlarına artık hizmet etmeyebileceğini gösteriyor. Körfez ülkeleri, iki süper güçle de sağlam ilişkiler geliştirerek, her birinden azami kazanım elde edebilir ve böylece büyümelerini ve istikrarlarını sürdürebilirler.
Benzer şekilde, Körfez ülkeleri ABD-Çin işbirliğini teşvik etmekte de rol oynayabilirler. Nüfuzlarını ve stratejik konumlarını kullanarak ortak zorluklar ve fırsatlar temelinde diyalog ve işbirliğini teşvik edebilirler. Bu, gerilimlerin azaltılmasına ve bölgesel kalkınma, güvenlik ve refaha hizmet eden ortak girişimlere elverişli bir ortam yaratılmasına katkı yapabilir.
Körfez ülkeleri, iki süper gücün ortak menfaatlerini kavrayarak ve işbirliği ruhunu teşvik ederek karmaşık ve devingen jeopolitik koşullarda başarılı bir şekilde dümen tutabilir ve giderek çok kutuplu hâle gelen bir dünyada büyümeye devam edip istikrar ve güvenliklerini koruyabilirler. Bu çok kutuplu düzenin benimsenmesi, Yemen savaşı gibi uzun zamandır süren çatışmaların çözümünde önemli rol oynayabilir ve daha istikrarlı, daha barışçıl bir bölge yaratılmasına katkı yapabilir.