Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kürt güçleri hedef alan ama Suriye ordusuna da kayıplar verdirten Pençe Kılıç Operasyonu’nu bir kara harekâtına dönüştürmek için diretirken diğer yandan Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad’a zeytin dalı uzatıyor. Ankara ile normalleşme için Türk askerlerinin çekilmesi ve silahlı gruplara desteğin kesilmesi şartını koşan Esad yönetimi ise Pençe Kılıç’a kurban giden askerlerin sayısını bile vermeyecek kadar tepkisini düşük tutuyor. İki tarafı da çelişkiye düşüren bu durumun izahı tek bir şeyle mümkün: Kuzeyde fiilen özerklik inşa eden Kürtleri statü sahibi yapabilecek bütün ihtimalleri yok etmek.
Rusya’nın Suriye Özel Temsilci Aleksandr Lavrentyev’in Türkiye ve Suriye’nin istihbarat şefleri Hakan Fidan ile Ali Memluk’un düzenli olarak görüştüğüne dair sözleri dikkate alındığında son operasyon üzerinden nasıl bir pazarlık döndüğü sorusu da meşruiyet kazanıyor. Esad, Türkiye’nin Kürt bölgelerine saldırılarını kerhen de olsa kabul ediyor olabilir mi?
"Tel Rıfat, Menbic, Aynel Arab gibi çıbanbaşı yerlerden başlayarak adım adım halledeceğiz” diyen Erdoğan’ın haftada birkaç kez tekrarladığı plan, Irak ve Suriye ile olan bütün sınır hattını 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgeye dönüştürmek. Yeni söylem “Hatay’dan Hakkari’ye kadar sınırların tamamını” diye başlıyor.
Bu açıkça Şam’la yeni sayfa teklifini kurşunlamak demek. Fakat Erdoğan’ın çalışma tarzı bakımından izahı mümkün olmayan bir çelişki değil. Evvela meselenin bir seçim stratejisi, bir de Rusya ile ilişkiler boyutu var. Rus lider Vladimir Putin’le 5 Ağustos’taki Soçi buluşmasından beri Erdoğan, güvenlik ve sığınmacılar dâhil Suriye bağlantılı tüm sorunların çözümü için Esad’la el sıkışma önerisine uygun tepkiler veriyor. Erdoğan 21 Kasım’da "Nasıl Mısır ile bu iş yoluna girdiyse Suriye ile de yoluna girebilir. Siyasette küslük olmaz" demişti.
“Şam’la barış” muhalefetin de seçim vaadi olduğundan Erdoğan bu kozu onlara kaptırmak istemiyor. Seçim sonrasında Suriye ile sil baştan yeni bir sayfa açabileceğini söylerken yeni gelişmeler Esad’la görüşmenin sandığı beklemeyebileceğine işaret ediyor. Fakat Esad’ın koşullardan geri adım atmaması Erdoğan’ın sinirlerini bozmuşa benziyor. Yeni askeri harekâtla Erdoğan kendi koşullarında Esad’a uzlaşmayı dayatabileceğini düşünüyor olabilir.
Suriye’den kayda değer bir tepki ancak sekiz gün sonra, o da Hatay’ın ilhakının 83’üncü yıldönümü açıklamasının içinde gelebildi. Parlamentonun açıklamasında Türkiye acımasız katliamlar yapmak, teröristleri desteklemek ve ülkenin kaynaklarını yağmalamakla suçlandı. Fakat Suriye askerlerinin öldürülmesi bu açıklamaya da yansımadı. Fiilen verilen bir karşılık zaten yok.
Bu durum birkaç nedene bağlanabilir: ABD’nin Türkiye karşısında Kürtleri koruyamayacağı koşulları olgunlaştırma beklentisi olabilir. Amerikan güçleri bölgede varken Fırat’ın doğusunu 2011 öncesine döndürme şansları yok. NATO üyesi Türkiye’nin Kürtleri Şam’a mahkûm eden baskısı Esad yönetiminin de işine gelebilir.
Bu konuda Suriye Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Pierre Marjane’in “Türkiye’nin son hava saldırısı Kürt ayrılıkçı milislere bir mesajdı ama şehitler arasında Suriyeli siviller ve askerler var” sözü oldukça manidardı. Marjane, Türkiye’nin PKK ile ilgili kaygılarına hak verirken isim belirtmeden Demokratik Birlik Partisi (PYD) çizgisindeki Kürtlerin üzerini çiziyor: “Kürtlerin büyük çoğunluğu Suriye vatandaşı. ABD tarafından silahlandırılan ayrılıkçı grup hariç bütün Kürtleri vatana ihanetle suçlayamayız.” Marjane Adana Anlaşması ve Türkiye’nin çekilme konusunda vereceği işaretin diplomatik ilişkiye temel olabileceğini belirtiyor. “Türkiye çekilmeli” koşulunun çekilmeye dair niyet beyanıyla yumuşatılması da önemli.
Şam’ın alttan almasının bir diğer nedeni tepki verdiği takdirde devamını getiremeyecek olması. Ayrıca Ukrayna’daki savaş yüzünden Türkiye ile ilişkileri daha fazla gözetmek zorunda kalan Rusya ile iç isyanla boğuşan İran’ın Suriye’yi müdafaa etme imkânı azaldı.
Al-Monitor’a değerlendirmelerde bulunan Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian, “Daha önce Türkiye’nin ezici hareketlerine karşı Suriye ya Rusya’nın onayı ya da Rusların eliyle yanıt verebiliyordu. Rusya ve İran’ın desteği olmadan Suriye karşı koyamaz. Hafif dil kullanmasının nedeni bu” deyip ekliyor: “Türkiye’yi suçlasa insanlar ya ‘Neden yanıt vermiyorsun?’ diyecek ya da normalleşmeyi sorgulayacak.”
Suriyeli yetkililerin “Rusya ve İran’la Astana sürecinde birlikte yola çıktık. Ortaklarımız dışında bir şey yapamayız” yaklaşımıyla hareket ettiğini aktaran Kassargian “Eskiden fren mekanizmaları vardı, dengeler değişti, Rusya artık Türkiye’yi frenleyemiyor. Ayrıca ‘Anlaşın’ diyor. Şam kendi oyununa göre şartlar ileri sürüyor. Bunlara yanaşmayan Türkiye ise ‘Normalleşeceksin ya da seni de vururum’ diyor” ifadelerini kullanıyor.
Türkiye, 2020’de Suriye ordusunun M5 yolundaki ilerleyişini durdurmaya kalkıştığında Rus bombardımanı ile karşılaşmıştı. Rusya Ankara’nın isteği doğrultusunda “ayrılıkçılığa karşı mücadele” vaadini Astana bildirilerine sokuyor. Son tırmanış sırasında Rus General Aleksander Çayko, Kamışlı’da Suriye Demokratik Güçleri (SDG) temsilcilerine bölgeyi Türk saldırısından korumanın tek yolunun, YPG’nin M4 yolunun güneyine çekilmesi ve 30 kilometrelik alanın Suriye ordusuna bırakılması olduğu mesajını veriyor. Bu da Türk tehdidinin işlevsel bulunduğuna işaret ediyor.
Kürtleri ABD’den uzaklaştırma hedefiyle taraflar arasında zımni bir anlaşma olabileceği ihtimaline yer vermeyen Kassargian, “Fırat’ın doğusunda bir şeyler olacağını düşünmüyorum. Fırat’ın batısında ise Suriye’nin ‘Hayır’ demesi bir şeyi değiştirmez. Orada Rusların ne diyeceği önemli. Onlar da yeşil ışık yakacak ya da yakmayacak. ABD’nin yeşil ışığını gerektiren bölgeler olsa o zaman Kürtleri Şam’a itme etkisi olabilir. ABD’nin desteği sürdükçe kısmi bir harekât Kürtleri Şam’a itmez” diyor.
Beri tarafta ABD ile ortaklık ve petrol bölgelerindeki kontrol yüzünden SDG’yi kızgınlık artsa da Suriye yönetimi Türkiye’nin hatırına Kürtlerle cephe açmak istemiyor. Erdoğan’a seçim hediyesi vermek istemedikleri de aşikâr. Suriyeli yetkililer zaman zaman Kürtlerin devlete silah çekmediğini, topraklarını teröristlerden koruduklarını, hatta Şam’dan silah desteği aldıklarını hatırlatma gereği duyuyor. Yani Kürtlere olan öfkenin Erdoğan’a hizmete dönüşmesine karşılar.