SÜLEYMANİYE/ERBIL, Irak Kürdistanı — Görece huzurlu ortamı ve Batı yanlısı aurasıyla Irak Kürdistanı yıllardır Irak’ın “öteki yüzü” diye övgü aldı. Bugün Irak Kürdistanı saldırı altında. İran bu yılın başlarından itibaren füze ve insansız hava araçlarıyla bölgenin başkenti Erbil’i de hedef alan bir dizi saldırı düzenledi. Son saldırıların hedefinde Irak Kürdistanı’nda üslenen İranlı Kürt milisler var. Tahran, bir İranlı Kürt olan Mehsa Amini’nin 16 Eylül’de gözaltında ölmesi üzerine patlak veren kitlesel gösteriler nedeniyle bu grupları suçluyor. Saldırılarda, kadın ve çocuklar dâhil onlarca kişi hayatını kaybetti, uluslararası bir havayolu şirketi Erbil’e uçuşlarını askıya aldı. İran, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden (KBY) bu grupları silahsızlandırmasını ve belli noktalarda tecrit etmesini istiyor. Iraklı Kürt yetkililer bunu yapma imkânlarının olmadığını söylüyor, İran ise talepleri karşılanmazsa kara harekâtı tehdidinde bulunuyor.
Böylesi zorlu bir süreçte Kürt liderlerin safları sıklaştırması beklenirken onlar birbirlerini yiyor, Machiavelli’ye bile taş çıkartan entrikalar çeviriyor.
Bölgenin 5 milyon olarak tahmin edilen nüfusu zaten ekonomik sıkıntılarla boğuşurken ve pek çok insan canını riske atarak yasadışı yollardan Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken bu çekişmeler halkın hoşnutsuzluğunu daha da artırıyor.
Al-Monitor’un üç kentte gerçekleştirdiği sokak röportajlarında dile getirilen duyguları, Süleymaniye’nin ana çarşısında satıcı olan Bestun Said şu sözleriyle özetliyor: “Partilere inanmıyorum, hiçbirine. Hepsi yolsuz.”
7 Ekim’de Erbil’de aracına konulan bombanın patlaması sonucu üst düzey istihbarat görevlisi Hawkar Caf’ın hayatını kaybetmesi, gerilimi kanlı bir noktaya taşıdı. Suikast, bölgenin iki ana partisi Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve daha zayıf rakibi Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasında 1990’ların başında yaşanan kanlı kardeş kavgasının tekerrür edeceği endişesini güçlendirdi.
Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Bilal Wahab, “Umudum bunun münferit bir olay olması ama krizin tırmanabileceğini düşünüyorum. Hawkar’ın öldürülmesi dominodaki ilk taş olabilir” diyor.
Bu tür korkular kulağa abartılı gelebilir ancak son yılların en derin, en çetrefilli krizlerinden birinin yaşandığı kuşkusuz. Her şeyden önce bu kriz, Bağdat’ta yeni göreve başlayan Muhammed Şiya El Sudani hükümeti karşısında Iraklı Kürtlerin elini zayıflatıyor. Oysa KBY bu hükümetle yeni bir petrol ve gaz yasası ve Irak bütçesinden aldığı payı müzakere etmeyi umuyor.
Bağdat son bir yıldır Erbil üzerinde baskıyı artırıyor, Kürt bölgesinde faaliyet gösteren petrol şirketlerini mahkemeye vermekle tehdit ediyor.
PKK’ye karşı mücadelesini Irak Kürdistanı’na taşıyan Türkiye’nin buradaki askeri üslerini artırdığı bir ortamda, bu anlaşmazlıkların çözümsüz kalması, İran’a, Irak Kürdistanı üzerinde daha fazla baskı gücü kazandırabileceği yönünde uyarılara yol açıyor.
Wahab’ın değerlendirmesi şöyle: “İran kara harekâtına girişir ve Irak tarafındaki Şii milisler buna destek verirse KBY’nin çözülmesi pekâlâ mümkün. İran ve Türkiye’nin saldırıları, İran’ın karadan girme tehdidi KBY’de bir amaç birliği sağlayamayacaksa ne sağlayabilir?”
Olasılığı daha yüksek bir başka muhtemel sonuç ise kuzeyde Türkiye’nin ağır bastığı KDP kontrolündeki daha müreffeh “sarı” bölge ile güneyde İran’ın etkili olduğu KYB kontrolündeki daha yoksul “yeşil” bölge arasında bölünmüşlüğün derinleşmesi ve bağımsız Kürdistan hayallerinin iyice suya düşmesi.
Londra’nın güneyinde büyüyen, Fransız Yabancılar Lejyonu ve İngiliz Özel Kuvvetleri’nde eğitim gören KYB lideri Bafıl Talabani de geçtiğimiz günlerde böyle bir mesaj verdi. Dobra tarzıyla bilinen Talabani Iraq Oil Report’a verdiği mülakatta iki tarafın anlaşmazlıklarını çözememesi hâlinde “farklı çözümlerin” gündeme gelebileceğini, bunların “dostça boşanmaktan tutun eski usul üç kez ‘boş ol, boş ol, boş ol’ demeye kadar varabileceğini” söyledi.
İki taraftan yetkililer de kavgaların 1990’ların ortasında olduğu gibi ancak ABD arabuluculuğuyla sonlandırılabileceğini belirtiyor. Ne var ki Rusya’nın şubatta Ukrayna’yı işgal etmesi, Irak’ı ABD’nin öncelikler listesinde daha da gerilere itti. ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Alina Romanowski tarafları sükûnete çağırmaktan öteye gitmiyor.
Kürtler emekleyen devletlerini ABD’nin koruması altında 30 yıl önce kurdular ama Kürdistan Bölgesi halen partilere bağlı Peşmerge güçlerinin denetlediği kontrol noktalarıyla ayrılmış durumda. Süleymaniye’de hemşirelik okuyan Mustafa, “Sanki başka bir ülkeye geçiyorsun, çok rahatsız edici. Tek bir Kürdistan yokmuş gibi” diyor. KDP ve KYB’nin “orduları ve silahları” olduğunu vurgulayan Mustafa, “Bunları oyla değiştiremezsin. Son seçimlerde [2019] ne ailem ne arkadaşlarım kimse oy kullanmadı. Ne faydası var ki?” diye hayıflanıyor.
Yaklaşık 30 yıl önce ilk kez geçtiğim Erbil-Süleymaniye yolu, bozuk zemini, yetersiz tabelaları ve sürpriz virajlarıyla neredeyse hiç değişmemiş durumda. KDP kontrolündeki bölgede belli başlı kentleri bağlayan parıltılı otobanların oluşturduğu tezat, iki taraf arasındaki eşitsizlikleri yansıtıyor. Bugün olduğu gibi geçmişteki ayrışmayı da para ve güç mücadelesi körüklemişti.
Paranın çoğu halen KDP’nin elinde. Bunun nedeni, bölgenin başlıca gelir kaynağı olan petrolü Türkiye’ye taşıyan boru hattının KDP kontrolündeki topraklardan geçmesi. Petrolden elde edilen yaklaşık 500 milyon dolarlık gelirle kamu çalışanlarının maaşları ödeniyor. KYB öteden beri bu gelirden adil bir pay alamadığını iddia ediyor.
Bulanıklaşan çizgiler
Geçmişte Irak’ta rakip Kürtleri ayıran çizgiler netti: Bir tarafta Mesud Barzani önderliğindeki KDP, karşısında da daha sonra modern Irak’ın ilk cumhurbaşkanı olarak görev yapan merhum Celal Talabani önderliğindeki KYB. Bugün ise kimin kiminle hasım olduğunu çözmek o kadar kolay değil. Zira Barzani ve Talabani aileleri sadece birbirleriyle değil kendi içlerinde de çatışıyor. Aile içi çekişmeleri çoğunlukla “taht kavgaları” körüklüyor.
Barzani tarafında, Mesud Barzani’nin yeğeni ve damadı olan KBY Başkanı Neçirvan Barzani, Mesud Barzani’nin en büyük oğlu Mesrur’la güç mücadelesi içinde.
Kuzenler arasında alttan alta kaynayan ve sadece özel sohbetlerde konuşulan rekabet, Mesrur’un 2019’da Neçirvan’dan boşalan başbakanlık koltuğuna oturmasıyla açığa çıktı. (Bu makale için görüştüğümüz taraflara yakın kaynaklar rahat konuşabilmek adına kimliklerinin saklı tutulmasını istediler.) Mesrur o günden beri Neçirvan’ın nüfuzunu azaltmaya çalışıyor, çeşitli yöneticileri kendisine sadık isimlerle değiştiriyor.
53 yaşındaki Mesrur hakkında farklı fikirler dile getiriliyor. Barzanileri yakından izleyen bir kaynağa göre “Mesrur için birinci kriter güven, kapasite sonra geliyor. Neçirvan’ın menfaat ağını kendi ağıyla değiştiriyor.”
Mesrur’un göreve geldikten sonra başlattığı reformlara içeriden vakıf olan bir kaynak ise onu “buranın gelmiş geçmiş en etkili icracı yöneticisi” olarak tanımlıyor.
Nitekim Batılı danışmanlık şirketlerinin katkısıyla kapasite geliştirmek, harcamaları makul düzeyde tutmak, hizmetlerde dijitalleşme, bankacılık reformu ve ihale süreçlerinin iyileştirilmesi gibi yollardan verimliliği ve şeffaflığı artırmak için çalışmalar yürütülüyor. Yavaş da olsa bu çalışmaların etkisi hissedilmeye başlıyor. Ancak yolsuzluk hâlâ çok yaygın ve küçük ve orta ölçekli işletmeler için iş imkânları kısıtlı.
Yine de ikinci kaynak, “Zenginlerden, aile şirketlerinden alınan vergiler artıyor, kamu harcamaları azalıyor ve danışıklı dövüş niteliğindeki ihaleler iptal ediliyor” diyor. Daha çok vergi ödeyenler arasında Barzani ailesine ait kuruluşların da olduğu söyleniyor.
KDP’nin kasım başında düzenlenen son kongresinde Mesrur gücünü biraz daha arttırdı. Partinin başkan yardımcılığına yükseltilen Mesrur, bu mevkii şimdi Neçirvan’la paylaşıyor. Mesrur’un yakın çevresinden bazı isimler de partinin “siyasi büro” olarak bilinen yürütme kuruluna atandı. Bu atamaların Neçirvan’ı zayıflatacak nitelikte olduğunu söyleyenler var. KDP’den bir kaynak, “Kak Mesrur üstün çıktı. Konumunu sağlamlaştırdı” şeklinde konuştu.
Bazıları ise Mesud Barzani’nin parti içinde yeni çatışmaları engellemek için oğlunun tüm yetkileri ele geçirmesini önleyecek tedbirler aldığını söylüyor.
Annesi KYB’nin kalesi Süleymaniye’den olan Neçirvan, uzun yıllar hem iki rakip bölge arasında köprü hem de Batılı ve bölgesel devlet ve şirketler için çalışması kolay, etkin bir ortak olarak görüldü. Kimliğinin saklı kalması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan Batılı bir diplomat, “Neçirvan’ı herkes seviyor” dedi. En çok sevenlerden biri de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
ABD’de eğitim alan ve sıklıkla Barzani kardeşlerinin en parlağı olarak nitelenen Mesrur ise esneklikten yoksun ve asabi biri olarak görülüyor. (Mesrur’un özel ortamlarda şaka yapmaktan hoşlandığı pek bilinmez.) Bu nedenle Bafıl ve Kubad Talabani kardeşleriyle anlaşamadığı söyleniyor. Başbakan yardımcısı olan Kubad, Neçirvan’a yakın bir isim ve onun gibi diplomatik ve uzlaşmacı biri olarak tanınıyor.
Wahab’a göre “KBY içindeki bu gerilimlerin neden yükseldiğinin rasyonel bir açıklaması yok. Başlıca sebep bu insanların anlaşamaması. Bu, esasen ikisi de uzlaşmaya alışık olmayan iki prensin, Mesrur ve Bafıl’ın rekabetidir. Bafıl insanların düşündüğü gibi yumuşak başlı biri çıkmadı.”
Zehirli içecek
Bu ikilin ilk zıtlaşması, Irak’ta Kürtlere ayrılan bir makam olan cumhurbaşkanlığına kimin getirileceği konusunda oldu ancak bunun öncesinde Bafıl, Kasım 2021’de KYB üzerinde mutlak kontrol sağlamak için yolunu yaptı. Neçirvan’dan destek alan Bafıl, partinin eş başkanı olan kuzeni Lahur’u yerinden edip ona bağlı istihbarat şeflerini görevden alarak kansız bir darbe gerçekleştirdi.
Lahur cephesinin iddiasına göre Lahur’un tasfiyesinden sonra saf değiştirerek KDP’ye geçen Caf, Bafıl’ın talimatıyla öldürüldü. Görünen o ki Mesrur’un da onayıyla, saldırıda parmağı olduğu düşünülen KYB’li istihbarat görevlileri için tutuklama kararı çıkartıldı ve bu, taraflar arasındaki gerilimi iyice yükseltti.
Bafıl olayla ilgisi olmadığını söylüyor ve Lahur’u kendisini öldürmeye çalışmakla suçluyor. İddiaya göre Lahur’un adamları, Bafıl’ın portakal suyuna Dioxin isimli kalp ilacından katmış. Al-Monitor’a konuşan üst düzey bir KYB kaynağı “Aşırı dozda ilaç alımı gibi görünmesini istemişlerdi” diyor. Geçtiğimiz ay Al-Monitor’a mülakat veren Lahur, böyle bir teşebbüste bulunduğunu reddetti.
Daha önce Lahur’a bağlı olan KYB istihbaratının dış ilişkiler birimi Zanyari’nin başına Lahur’un tasfiyesinden sonra tecrübeli isim Eji Emin getirilmişti. Ancak o da yedi ay sonra görevden alındı. İlk kez bir gazeteciye mülakat veren Emin, “Bafıl birkaç aydır beni görevden alması için komşu bir ülkeden baskı görüyordu ve sonunda aldı” ifadesini kullandı. Açıkça söylemese de Emin’in İran’ı kastettiği anlaşılıyor. Bafıl’ın da İran’la yakın ilişkileri olduğu söyleniyor. Nitekim 2107’de KDP’nin önayak olduğu Kürt bağımsızlık referandumunun ardından Irak hükümet güçleri ve İran destekli Şii milisler Kerkük’ün kontrolünü Kürt güçlerinden aldığında pek çok kişi Bafıl’ı suçlamıştı.
Al-Monitor’un sorularını, enfes İran halılarıyla döşeli Erbil’deki villalarının birinde çay eşliğinde yanıtlayan Emin şöyle konuştu: “İran’ın Kürt bölgesinde ve Irak’ta kurduğu hegemonyayı azaltmak için ABD dâhil Batılı devletlerle 20 yıl çalıştım. Kürt bölgesini istikrarsızlaştırmaya çalışan onlarca, belki de yüzlerce Devrim Muhafızları mensubunu ve ajanını yakaladık. (…) Başbakan Mesrur Barzani bölgenin tamamını eşit şekilde yöneten, birleşik bir hükümet oluşturmak istiyor. Ancak Süleymaniye’deki bazı mafya grupları bu sürece karşı çıkıyor.”
Erbil’de Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Kubad ise Emin’in iddialarını güçlü şekilde reddetti ve şöyle dedi: “Eji iyi bir istihbaratçıydı ama Zanyari’nin başında iyi bir yönetici olamadı. Keşmekeş içindeydi ve çok kolay parlıyordu. Ayrıca kurumu askerileştirmeye başlamıştı ki bu, bir istihbarat teşkilatı olarak kurumun görevlerine aykırıydı.” Kubad’a göre “bardağı taşıran son damla” Emin’in “kişisel ve ticari menfaatlerini kuruma ait mülk ve arazi işleriyle karıştırması” oldu.
Emin, Talabani kardeşleri ile arası bozulunca KDP’ye geçiyor ve iddiaya göre bazı hassas bilgileri de yanında götürüyor. Emin Al-Monitor’a yaptığı açıklamada bu iddiayı katiyen yalanladı ve ekledi: “Ben profesyonel istihbaratçıyım. İstihbarat bilgilerini ve kaynaklarımı korumak benim için önceliktir.”
Erbil’deki kırılma noktası
Ekimde KYB güvenlik güçleri Emin’in Süleymaniye’de dört eşinin ve annesinin yaşadığı evlere baskınlar düzenlediler. Bunun üzerine Emin’in telefonda Kubad’ı ve ailesini tehdit ettiği söyleniyor. Bu iddiayı da yalanlayan Emin, Kubad’a “Kürdistan ne senin ne benim için İsviçre olamaz” dediğini söyledi ve başkaca ayrıntı vermedi.
25 Ekim’de ise önde gelen bir KYB mensubunun oğlu olan Darbaz Resul ve adamları, eşi ve çocuklarına Emin tarafından saldırı yapılacağı endişesiyle Kubad’ın Erbil’in dışındaki villası etrafında toplanmış. Emin de birkaç adamıyla oraya gitmiş. Emin bunu, kimseye zarar verme niyeti olmadığını anlatmak için yaptığını söylüyor. Ancak bu olay bir kırılma noktası oluyor.
Kubad kabine toplantılarına gitmemeye başlıyor. Sebebi sorulduğunda da sadece şunu söylüyor: “Bu konuda kamuoyunun önünde konuşmak istemiyorum. Bu, içeride dile getirdiğim ve şöyle ya da böyle içeride çözeceğim bir konu.”
Kubad’ın olaylar hakkında Mesrur’dan telefon beklediği söyleniyor. Kubad’a yakın KYB’li bir kaynak şöyle konuştu: “Eji Emin’in Kubad’a yönelik tehditlerinden sonra ne Başbakan’ın ne İçişleri Bakanı’nın Kubad’ı aramaması onu hayal kırıklığına uğrattı ve öfkelendirdi.”
Bir diğer mesele de gelir paylaşımı. Bafıl Iraq Oil Report’a şöyle konuştu: “Dünyanın her ülkesinde sınırlardan elde edilen para, vergi gelirleri tek bir kasada toplanır ve sonra bölüşülür ama burada nedense böyle olmuyor. (…) Örneğin Birmingham şehrinin kendi geliriyle kendi ihtiyaçlarını karşılamasını, diğer herkesin parasının bir yerde toplanmasını beklemezsiniz. (…) Maalesef bu giderek mali bir yaptırım gibi görünüyor.”
Caf’ın öldürülmesine yönelik soruşturmanın yürütülüş biçimi ve özellikle KYB’li güvenlik görevlileri için çıkarılan tutuklama kararlarının da Kubad ve Bafıl’da kızgınlık yarattığı iddia ediliyor.
Kubad kendisiyle çalışmanın zor olmadığını savunuyor, onu yakından tanıyanların çoğu da aynı fikirde. Kubad Al-Monitor’a verdiği mülakatta şu ifadeyi kullandı: “Son kabinede Neçirvan bana destek oluyordu, ben de ona. Pek çok krizi birlikte atlattık. Takım ruhuyla çalıştık.”
Kubad abisi hakkında ise şöyle konuştu: “Bafıl çok stratejik, çok zeki birisidir. Bu özellikleri yeterince takdir edilmiyor. Bununla birlikte asabi bir yanı da var. Bafıl’ın tahammül edemediği şey birinin ona zorla bir şey yaptırmaya çalışması.”
Bafıl geçtiğimiz günlerde KDP’ye yakınlığıyla bilinen ve yeni doğalgaz boru hatları yapım ihalesini alan KAR Grup isimli Iraklı Kürt şirketin KYB bölgesine girişini engelleyerek Erbil’in projesine köstek oldu. Söz konusu boru hatlarıyla gazın Türkiye’ye taşınması ve oradan Avrupa’ya ihracı öngörülüyor. Bafıl’a göre KAR ihaleyi “kazanmadı”, ihale KAR’a “verildi”.
Tarafların ne kadar ileri gideceğini tahmin etmek zor. Kürt siyasetini yakından izleyen yorumcu Muhammed A. Salih’in Al-Monitor’a değerlendirmesi şöyle: “Kızgın söylemlere rağmen iki tarafta da gerilimi frenleme ve kontrolden çıkmasını önleme iradesi var. Ayrıca iki tarafın da pek çok menfaati söz konusu. En önemlisi, büyük ticari çıkarları olan güçlü aktörler olarak ayakta kalmaları.”
En geç Eylül 2023’te yapılması beklenen genel seçimler öncesinde tarafların hükümeti felç ederek günlük yaşamı daha da zorlaştırmayı, halkı daha da kızdırmayı göze alması zor.
Salih’e göre “Kürdistan’daki güç dengesi bölgedeki jeopolitik gerçekler ve denklemlere de bağlı. Bu da belli bazı güç sınırlarının kolayca bozulamayacağı anlamına geliyor.” Barzani ve Talabani ailelerinin daha yaşlı nesli hiç şüphesiz ki böyle düşünürdü. Her hâlükârda mevcut kargaşayı toparlamak bir telefondan fazlasını gerektirecek.