Türkiye’nin tahammülsüzlüğü ile meşhur Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmek riskli iştir.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçildiği 2014’ten bu yana 100 bini aşkın kişi “cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla soruşturma geçirdi, en az 30 bin kişi hakkında da dava açıldı.
Türk ceza kanununun 299’ncu maddesine göre cumhurbaşkanına hakaret suçunun cezası dört yıldan başlıyor.
Hedefteki isimler arasında son olarak 2018’deki bir televizyon programında Erdoğan’ın otokratik tavrını eleştirdikleri için yargılanan usta komedyenler Müjdat Gezen ve Metin Akpınar vardı. Savcılar müteakip Türk hükümetlerini hicvederek Türkiye kamuoyunu nesillerdir güldüren ikili hakkında dört yıl sekiz aya kadar hapis cezası istedi.
Şimdi ise Lübnanlı Ermeni olan bir televizyon sunucusu aynı suçla 8 Ekim’de mahkeme karşısına çıkacak ancak dava bu sefer Türkiye’de değil Lübnan’da görülecek. Ankara’nın Lübnan makamlarına baskısı sonucu başlayan yargı süreci Türkiye içindeki fay hatlarının ülke sınırları dışında da sarsıntı yarattığının ve Erdoğan hükümetinin destek toplamak için ayrışmaları nasıl kullandığının yeni bir göstergesi.
Lübnan’ın El Cedid TV kanalında canlı yayınlanan popüler bir televizyon programının sunucusu Nishan Der-Haroutounian, Beyrut Basın-Yayın Mahkemesi karşısında “Türkiye’ye hakaret” suçundan yargılanacak.
Der-Haroutounian’ın Türkiye ile başını derde sokan olay 10 Haziran’da programa telefonla bağlanan bir konuğun sunucunun Ermeni kökenleri hakkında aşağılayıcı yorumlar yapmasıyla başladı. Yayına bağlanan konuk daha sonra Der-Haroutounian’ı Erdoğan’ı “çekilmez bir Osmanlı” diye nitelediği için azarladı.
Der-Haroutounian “Erdoğan ve rejimine çekilmez demekte tamamen özgürüm. Bir buçuk milyon Ermeni öldürüldü,” diye yanıt vererek Osmanlı Ermenilerine karşı 1915’te düzenlenen kitlesel katliamlara atıf yaptı. Katliamın 20’nci yüzyılın ilk soykırımlarından biri olduğu Türkiye’nin şiddetli itirazlarına rağmen yaygın bir şekilde kabul ediliyor. Lübnan’da yaşayan ve sayısı tahminen 150 bini bulan Ermenilerin çoğu da soykırımdan kaçabilen ailelerden geliyor.
Der-Haroutounian’ın çıkışından kısa süre sonra köklerinin Türkiye’nin Güneydoğu illerinden Mardin’e dayandığını iddia eden küçük ama gürültülü bir grup televizyon kanalının önünde toplanarak Ermeni karşıtı sloganlar atmaya başladı.
Türkiye yanlısı Lübnanlı aktivist Munir Hassan eşzamanlı yayınladığı bir videoda sunucu için “aptal köpek” ve “gay” ifadelerini kullanarak “Biz ve bizim Türk ve Osmanlı atalarımız, Osmanlı atalarımızın Ermenilere karşı gerçekleştirdiği katliamdan gurur duymalıyız çünkü bunu hak ettiniz.” diye konuştu. Video büyük yankı uyandırdı.
Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği de Lübnan Dışişleri Bakanlığı’na nota vererek Der-Haroutounian’ın ifade özgürlüğü sınırlarını aştığını kaydetti ve Lübnan medyasında Türkiye Cumhurbaşkanı ve halkına gerekli saygının gösterilmesini istedi.
Dışişleri Bakanlığı topu Haberleşme Bakanlığı’na atarak, bakanlığın profesyonel etik kuralları çiğnendiğinde ve yabancı ülkelerle müşterek menfaatlere dayanan ilişkiler zarar gördüğünde ilgili yasalar uyarınca gerekli adımları atacağını belirtti. Ardından yerel bir avukatın Türkiye’ye hakaret iddiasıyla Der-Haroutounian hakkında yaptığı şikayet başvurusu savcılarca kabul edildi.
Columbia Üniversitesi’nin Orta Doğu, Güney Asya ve Afrika Çalışmanları Programı’nda öğretim görevlisi olan Khatchig Mouradian’a göre “Türk hükümetinin yıldırma ve susturma politikalarını yabancı ülkelere ihraç etme girişimi yeni değil.” Al-Monitor’a konuşan Mouradian şöyle devam etti: “Yeni olan bu girişimlerin, son aylarda Lübnan’da büyük bir azimle sürdürülüyor olması, Lübnan halkının ağır bir ekonomik kriz, siyasi kriz ve pandemiyle cebelleştiği bir zamanda.”
“Bir asır önce Türk Osmanlı devleti kendi Ermeni vatandaşlarına karşı dışlama --ve soykırım-- politikası izlemişti. Bugün Erdoğan hükümeti Ermeni toplumunun soykırım sonrası yeniden dirilmesinin en canlı merkezlerinden biri olan Lübnan’daki Ermenileri ‘öteki’ diye yaftalamaya çalışıyor.” Lübnan 16’ncı yüzyıldan imparatorluğun çöktüğü 1918’e kadar Osmanlı egemenliğindeydi.
Erdoğan’ın aynı zamanda halife makamını taşıyan sultanın mirasını devralma çabaları, Lübnan’daki Sünni Arap toplumunda da karşılık buluyor. Geçen yıl patlak veren sokak protestolarında kimi göstericiler Türk bayrakları taşıyarak “Canımız, kanımız sana feda olsun ey Erdoğan” sloganları atmıştı.
Osmanlı zamanında camiye çevrilen Bizans katedrali Aya Sofya’nın Cuma günü yeniden camiye çevrilmesi de dünyanın dört bir yanında Sünnileri neşeye boğdu. Caminin 24 Temmuz’da ibadete açılacağı ilk namaza Erdoğan’ın da katılması bekleniyor.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Ermeni Milletvekili Garo Paylan’a göre Der-Haroutounian’ın akıbeti Türkiye’nin iç gerginliklerinin “komşu coğrafyadaki yansımalarına” işaret ediyor.
Al-Monitor’un sorularını telefonla yanıtlayan Paylan, aradaki farkı şöyle açıklıyor: Türkiye’de hedefe konulanlar “korku iklimi yüzünden” hükümet ve destekçilerine karşı seslerini çıkaramazken bilhassa Lübnan gibi “Türkiye’den göçen ve geçmiş nesillerin yara ve travmalarını hâlen taşıyan halkların” yaşadığı ülkelerde karşıt taraflar eşit biçimde sertleşip, nefret diline başvurabiliyor.
Erdoğan ve aşırı sağ milliyetçi müttefiki ise bu ayrışmaları tabanlarını pekiştirmek için kullanmakta son derece başarılılar.
Oy devşirme yarışındaki bu kinik tutum, cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçişin oylandığı 2017 referandumu öncesi tüm yönleriyle sahnedeydi. Erdoğan’ın kurmayları yurt dışında yaşayan Türk topluluklarından oy toplamak için AB ülkelerini dolaşıp kışkırtıcı konuşmalar yapınca şiddet patlak vermişti.
Erdoğan’ın ülkedekilerin yanı sıra komşu Irak ve Suriye’deki Kürt gruplara karşı aralıksız sürdürdüğü operasyonlar da diaspora Türkleri ile Kürtleri arasında gerginliği tırmandırıyor. Haziran sonunda Viyana’da yaşayan Kürt ve Türk göstericiler arasında üç gün süren çatışmalar patlak verdi. Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg Türkiye’yi “yangına körükle gitmekle” suçlarken, geçen hafta yeniden çatışmalar yaşandı.
Avusturya’nın muhafazakar Başbakanı Sebastian Kurtz ise “ihraç edilmiş çatışmayı” göçmen karşıtı politikaları meşrulaştırmak bir fırsat bilerek “Entegrasyon politikası yanlış gittiğinde neler olduğunu Fransa’da görüyoruz” açıklamasını yaptı.