İran yönetiminin kasım ortalarında benzin fiyatını üç kat artırmasıyla patlak veren gösteriler kontrol altına alınmış olsa da olayların çeşitli boyutları tartışılmaya devam ediyor. Uluslararası ilgi protestoların iç neden ve sonuçlarına odaklanırken, dış politika üzerindeki olası etkiler yeterince irdelenmiş değil.
Uluslararası tepkiler dikkate alındığında, İran’ın Batı’yla ilişkileri gösterilerin etkilediği en önemli alan olarak öne çıkıyor. ABD yönetimine göre protestolar İran’a uygulanan “azami baskı” politikasının sonuç verdiğini, İran halkını siyasal sisteme karşı harekete geçirdiğini gösteriyor. 21 Kasım’da BBC Farsça servisine konuşan ABD İran Özel Temsilcisi Brian Hook, Washington’ın protestolardan “çok memnun” olduğunu, İran’a yönelik baskının süreceğini söyledi. Başkan Donald Trump ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Twitter üzerinden protestoculara destek ifade ettiler.
Avrupa Birliği ise 21 Kasım’daki açıklamasında İran yönetimine protestolara “azami itidal” ile yaklaşma çağrısı yaptı. Daha önce ayrı ayrı açıklama yapan Almanya ve Fransa, İran’daki durumu endişeyle izlediklerini belirtmişlerdi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musevi ise AB’yi İran’ın içişlerine karışmakla suçladı, AB’nin bunun yerine 2015’te Ortak Kapsamlı Eylem Planı (OKEP) adıyla imzalanan nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini söyledi.
Ancak görünen o ki AB’nin tutumunu OKEP ile irtibatlandıran tek taraf İran değil. ABD de son olayları kullanarak Avrupa’yı nükleer anlaşmayı iptal etme noktasına çekmeye çalışıyor. Protestolar uluslararası medyada manşetlere çıkarken, Pompeo İran’daki Fordo nükleer santraliyle ilgili yaptırımlara artık muafiyet tanımayacaklarını açıkladı. Bu karar, OKEP’in diğer imzacılarına anlaşmayı uygulamakta yeni zorluklar yaratacak.
Washington’un AB’nin tutumunda beklediği değişiklik, sadece temenniden ibaret görünmüyor. ABD’nin İran’a yönelik tutumunu en çok eleştirmiş Avrupa ülkelerinden biri olan Fransa tavır değiştiriyor. Fransız Savunma Bakanı Florence Parly 23 Kasım’daki açıklamasında İran’ın Basra Körfezi’nde hasmane hareketlerde bulunduğunu belirtti ve bunlara cevap vermediği için ABD’yi eleştirdi. Bakan, “Gemilere yönelik mayın saldırıları yanıtsız kalınca insansız hava aracı düşürüldü. Bu da yanıtsız kalınca önemli petrol tesisleri bombalandı” dedi.
Öte yandan protestolara açıktan verilen destek, İran’ın resmi söylemine güç kazandırıyor. Tahran, ABD’nin “azami baskı” politikasıyla İran’ı müzakere masasına çekmeyi değil, rejim değişikliğini amaçladığını öne sürüyor. Buna göre ABD’yle diplomatik diyalog anlamsız olur ve İran’ın “azami direnç” politikasını sürdürmesi gerekir.
Bununla birlikte Avrupa’nın ABD’ye yakın bir tutuma yönelmesi, OKEP’in geleceğini iyice belirsizliğe atacak. İran’daki sertlik yanlıları, Avrupa tarafının İran’ın anlaşmadan kaynaklı kazanımlarını temin etmediği gerekçesiyle uzun zamandır OKEP’ten topyekun çekilmeyi savunuyordu. Gelinen noktada sertlik yanlısı kanat dış politikanın yönünü etkileyebilir ve hükümeti nükleer meselede daha da uzlaşmaz bir tutuma yöneltebilir. Örneğin Uzmanlar Meclisi’nin kıdemli üyesi Ahmed Hatemi, Fransa ve Almanya’nın ABD’nin gösteriler sırasındaki “fesatlığına” eşlik ettiğini söyledi ve İran’da Fransa ve Almanya’yı önemseyen çevreleri “bu yaklaşımlarını gözden geçirmeye” çağırdı.
Gösteriler İran’ın bölgesel siyasetini de etkileyebilir. Tutucu kanat mevcut durumu, ekonomik sorunları Ruhani’ye yüklemek ve ılımlı kanadı adım adım siyasi sahnenin dışına itmek için altın fırsat olarak görüyor. Tutucular ayrıca Ruhani’yi benzin zammını uygulamada kötü yönetmek ve halkın öfkesine yol açmakla suçluyorlar. Hâl böyle olunca Ruhani görev süresinin kalan kısmında öncelikle iç siyasetteki sıkıntılarla uğraşmak ve Hürmüz Barış Girişimi gibi bölgesel diplomatik girişimlere daha az zaman ayırmak durumunda kalabilir. Ruhani söz konusu girişimi, Arap komşularla sorunların çözüm zemini olarak eylülde BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında açıklamıştı. Gelinen noktada, Ruhani’nin zayıflayan konumu, Suudi Arabistan başta olmak üzere bölgesel hasımları İran’la anlamlı bir diyalog başlatmaktan iyice caydırabilir.
Öte yandan Tahran’a göre hem İran’daki protestolar hem de Irak ve Lübnan’da süren gösteriler aynı çerçeveye oturuyor, İran’ın bölgesel nüfuzunu frenlemek isteyen dış güçler İran ve müttefiklerini içten zayıflatmaya çalışıyorlar. Örneğin Devlet Uzlaştırma Konseyi üyesi Gulam Ali Haddad Adil protestoları “Irak ve Lübnan’da yarattıkları kargaşayı İran’da tekrarlamak isteyen” dış güçlerin komplosu olarak tarif ediyor. Dolayısıyla İran’ın bölgesel düzeyde de daha sert bir tutum alarak bölge çapında konumunu güçlendirmeye çalışması beklenebilir. Suriye topraklarından Golan Tepeleri’ne yapılan son roket saldırıları böyle bir sürecin başladığının işareti olabilir. İsrail saldırılardan İran’ı sorumlu tutuyor.
Son olarak, İran’daki iç olaylar Rusya ve Türkiye’yle ilişkileri de etkileyebilir.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova 18 Kasım’daki açıklamasında gösterilerin nedenini ABD’nin İran’a uyguladığı “tümüyle hukuksuz, ağır yaptırımlara” bağladı. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise “Son günlerde İran'da yaşanan olayların bir an önce bitmesini ve İran'ın huzura kavuşmasını diliyoruz” dedi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gösteriler patlak vermeden bir hafta önce 8 Kasım’da İslam dünyasını bölmek isteyenlerin Lübnan ve Irak’taki kargaşayı İran’a taşımak isteyebileceği uyarısında bulunmuştu.
Bu itibarla İran’ın, Rusya ve Türkiye ile işbirliğini artırmaya yönelmesi beklenebilir. Bunun en muhtemel tezahürü üç ülke arasında Suriye konulu Astana sürecinde görülebilir ve İran, başta Türkiye olmak üzere ortaklarının görüşlerine karşı daha esnek bir tutum takınabilir.
Özetle, gösteriler İran’ı Batı’ya ve bölgesel hasımlarına karşı daha uzlaşmaz bir tutuma sevk edip mevcut ortaklarıyla daha yakın ilişkiler kurmaya yöneltebilir.