İsrail, İranlı general Kasım Süleymani’nin öldürülmesini, son iki yılda yok denecek noktaya gelen ABD’nin Orta Doğu’daki caydırıcılığının bir çırpıda yeniden tesis edilmesi olarak görüyor. İsrail Genelkurmay Başkanı Korgeneral Aviv Koçavi 25 Aralık’taki konuşmasında İsrail’in İran Devrim Muhafızları’na karşı tek başına kaldığını söyleyerek ABD’yi üstü kapalı da olsa tenkit etme noktasına gelmişti. Süleymani’nin öldürülmesinden sonra Al-Monitor’a konuşan üst düzey bir İsrailli kaynak ise “Bir gecede aniden dönüş yaptılar. ABD hâlâ sahada olduğunu gösteriyor, ‘Kimse benimle uğraşmasın’ mesajını veriyor. Bu, harika bir haber” dedi.
Suikast haberi İsrail’in yönetim kademelerinde tarifsiz bir memnuniyet ve sevinç havası yarattı. 3 Ocak sabahı üst düzey siyasiler ve savunma yetkilileri sosyal medyaya zafer açıklamalarıyla, Başkan Donald Trump’ı kutlayan mesajlarla akın etmemek için dillerini tutma, kendilerini frenleme konusunda büyük çaba harcadılar. Peki neden? Çünkü İsrail, bu tarihi ve stratejik olayla bölgenin savaşa bir adım daha yaklaştığını gayet iyi biliyor. Koçavi bahsi geçen konuşmasında bu senaryodan da söz etmişti.
İsrail’in, Orta Doğu’nun çehresini değiştirebilecek bu sarsıcı suikastla arasına hemen mesafe koyması gerekiyor. Bu satırların yazıldığı sırada savunma ve güvenlik kurumlarında pek çok görevli, siyaset sahnesindeki yöneticilerin kendilerini tutup Amerikalıların kutlama havasına katılmaması için dua ediyordu. Bu durum, 2007’de Suriye’nin Deyrizor’daki nükleer tesisinin imhasından sonra yaşananları akla getiriyor. İsrail o günlerde tam bir sessizliğe bürünmüş ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a “kesin inkâr imkânı” ve itidal için ideal koşullar sağlamıştı.
General Süleymani, İsrail’in son 20 yılda ve belki de yakın tarih boyunca gördüğü en amansız düşman oldu. İsrail Süleymani’yi sadece İran’ın küresel terör ağının harekât subayı ve Tahran’dan Tartus’a kadar Şii ekseni fikrinin arkasındaki beyin olarak görmedi, onu İslam Devrimi’nin önemli bir ideoloğu, direnişin kalbinde yer alan ve Devrim Muhafızları’nı var gücüyle İsrail sınırlarına, Şam ve Beyrut’a doğru iten isim olarak değerlendirdi.
Kıdemli savunma yetkilileri son bir yıldır kapalı kapılar ardında İsrail’in İran’a karşı değil, Süleymani’ye karşı savaş verdiğini anlatıyordu. İsrail ve Batılı istihbaratların değerlendirmelerinde Süleymani’nin planlarını üstlerine bildirmediği, hatta bazen Dini Lider Ali Hamaney’e doğruları söylemediği öne sürülüyor ve eğer Süleymani olmasaydı İran devriminin ruhunun çok daha ılımlı olacağına işaret ediliyordu.
Önümüzdeki dönem ilginç olacak. Süleymani “yeri doldurulamaz” hedeflerin başında geliyordu. Yerinin gerçekten doldurulup doldurulamayacağını zaman gösterecek. Saldırıdan saatler sonra Süleymani’nin yerine yardımcısı Tuğgeneral İsmail Gani atandı.
İsrail geçmişte terörist örgütlerin pek çok liderini ortadan kaldırdı. Bazılarını da başka ülkeler öldürdü. Bu tip operasyonlar neredeyse her zaman pişmanlıkla sonuçlandı, gelenler gidenleri arattı. Hizbullah lideri Abbas El Musavi’nin 1992 yılında İsrail tarafından öldürülmesi, bu dinamiğin klasik bir örneği. Musavi’nin yerine Hasan Nasrallah geçti ve her şey değişti. Irak ve Libya’da bitmek bilmeyen kan ve kaosa bakılırsa Batı’nın Saddam Hüseyin ile Muammer Kaddafi’yi aradığı tahmin edilebilir. Bu tip suikastların amacına ulaşması, öldürülen kişinin yerini dolduracak birinin uzun süre bulunamaması çok nadiren olur. Bu durumun klasik örneği de Hizbullah’ın askeri komutanı İmad Muğniye’nin 2008’de MOSSAD ile ABD’ye atfedilen bir suikastla ortadan kaldırılmasıydı. Nasrallah hâlâ Muğniye’nin yerini dolduracak bir isim bulabilmiş değil.
Süleymani’nin öldürülmesi Muğniye suikastını pek çok açıdan gölgede bırakıyor. İran’ın terör uzantılarını uyaran başlıca isim Süleymani idi. İsrail uzun zamandır Süleymani’ye güç veren şeyin ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Kimliğinin saklı kalmasını isteyen üst düzey bir İsrailli askeri kaynak geçtiğimiz ay Al-Monitor’a şöyle konuşmuştu: “Karşımızda çok sofistike, çok cesur, çelik gibi bir iradeye ve sabra sahip, azimli bir hasım var. Soğukkanlılığını asla kaybetmiyor. Onu epey bir patakladık ama o bunun üstesinden gelmeyi biliyor. Tahran’ı nasıl manipüle edeceğini, Dini Lider’i peşinden sürükleyip Cumhurbaşkanı Ruhani ve Reformculardan nasıl uzaklaştıracağını biliyor. Süleymani hiçbir şart ve koşulda amaçlarından vazgeçmeyecek, amaçlarına ulaşmak için ne pahasına olursa olsun mücadeleye devam edecek.”
İsrail’deki uzmanlar Süleymani’nin gayretkeşliğini dini aşırıcılığa bağlıyor. Kimliğinin saklı kalması kaydıyla konuşan eski bir üst düzey istihbarat görevlisi Süleymani’nin motivasyonunu şöyle değerlendirmişti: “O klasik bir Şii İslamcısıdır. Devrimi yaymak gerektiğine, İsrail’i haritadan silmek gerektiğine gerçekten inanıyor ve başkalarının aksine birileri bu görevleri yerine getirsin diye beklemiyor, bunları bizzat üstleniyor.”
İsrail istihbaratının bundan sonraki çabaları, Süleymani’nin geride bıraktığı muazzam boşluğu doldurabilecek bir ismin çıkıp çıkmayacağı sorusuna odaklanacak. Savunma yetkilileri arasında ağırlık kazanan ilk değerlendirme, böyle bir ismin bulunamayacağı yönünde.
Orta Doğu üzerinde çalışan ve geçmişinde istihbarat tecrübesi olan İsrailli bir akademisyen, Süleymani’yi “eşi benzeri olmayan” biri olarak tanımlıyor ve şöyle diyor: “Bu kadar beceriyi, bu denli aşırıcı bir ideolojiyi ve Dini Lider üzerinde bu kadar büyük bir etkiyi bir arada barındıran fazla insan yok. Ayetullah Ali Hamaney’in 80 yaşını geçmiş, prostat kanseri olan ve ekonomik açıdan çökertilmiş bir devletin lideri olduğunu unutmayalım. Nefesimizi tutup dua edelim ki İran’a aynı anda uygulanan tüm bu baskılar yaşlı liderin direncini kırsın ve onu doğru yola sevk etsin, yani ABD’yle yeni bir nükleer anlaşma için müzakere istikametine yöneltsin.”
Diğer ihtimal, yani İran’ın yolundan vazgeçmemesi, İsrail’i kaygılandırıyor. İran’ın Amerikan hedeflerine karşı askeri misillemede bulunması, Trump’ı yeniden güç kullanmaya itebilir ve İran da İsrail gibi çok daha yakında olan, tehlikesi daha düşük bir “kum torbasına” karşı yeni bir cephe açabilir. İşte bu nedenle Başbakan Benjamin Netanyahu 3 Ocak’ta bakanlarına Süleymani’nin öldürülmesine yorum yapmama talimatı verdi. Ancak kendisi sevincini içinde tutmayı başaramadı, Trump’ı kutlayarak İsrail’in ABD’nin yanında olduğunu söyledi.