Son yıllarda Kudüs’ü gezenlerin kentin doğusundaki Filistinli mahallelerinde artan sayıda ay yıldızlı Türk bayraklarına rastlaması şaşırtıcı olmaz. Bayraklar, Türk hükümetinin Kudüs’teki etkinliğini artırmak için sarf ettiği yoğun gayretlerin gözle görülür tezahürü. Basına yansıyan haberler, Türkiye’nin Kudüs’te kapsamlı faaliyetler yürüttüğünü ortaya koyuyor. Bunlar, ev onarımı ve cami restorasyonundan aşçılık atölyeleri ve Türkçe kursları dahil Doğu Kudüs halkına Türk kültürünü tanıtan etkinliklere kadar uzanıyor. Ben Caspit’in Temmuz 2018’de aktardığı gibi bu gayretler, El Aksa Cami’yle ilgili konulara artan bir ilgiyi de içeriyor.
Kudüs’teki Türk faaliyetlerinde üç kuruluş öne çıkıyor: Ankara’nın uluslararası insani yardım kuruluşu olan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) ile Mirasımız ve Sadakataşı dernekleri. Ancak İsrail Kudüs’teki Türk etkinliğine artık son vereceğini söylüyor. Dışişleri Bakanı Yisrael Katz 6 Ekim’de bu faaliyetleri durdurmaya yönelik çalışma yapılması için talimat verdi. Bakanlığın planı kapsamında Kudüs’teki TİKA sorumlusunun diplomatik statüsünün kaldırılması, İsrail’deki varlığının fiilen yasadışı hâle getirilmesi gündemde.
Konuyla ilgili sert bir açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı, “Osmanlı İmparatorluğu devri kapanmıştır. Türkiye’nin Kudüs’te bulunmak için hiçbir sebebi yoktur. Erdoğan’ın Kudüs’ün tüm Müslümanlara ait olduğu yönündeki açıklamaları tamamen mesnetsiz ve gülünçtür. İsrail Kudüs’te egemenlik sahibidir ve tüm dinlerin ibadet özgürlüğünü sağlamaktadır. Hiç kimsenin bu egemenliği sekteye uğratmasına müsaade etmeyeceğiz” dedi.
Hükümete bu konuda baskı yapanların başında, Kudüs’teki Türk faaliyetlerini yakından izleyen Lach Yerushalayim isimli kuruluşun başkanı Maor Tzemach geliyor. Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Tzemach şöyle konuştu: “Türkiye’nin burada İslami dava faaliyetleri var. Doğu Kudüs’ü gezenler, bir Türk şehrinde gezdiklerini sanabilirler. Çok sayıda bayrak, çıkartma, levha var. Türk varlığı son derece aşikâr. Yardım faaliyetleri de buna dâhil. Kış aylarında ısıtıcı, kalın giysiler ve gıda kuponları dağıtıyorlar. Geçtiğimiz Ramazan’da Eski Kudüs’teki tüm işyerlerine 100’er dolar verdiler. Eğitim sistemine karışıyor, binaları onarıyor ve [Türkiye’den El Aksa Cami’ne] indirimli, hatta bedava geziler düzenliyorlar. Sahada olan biri olarak bu faaliyetlerin kapsamına her seferinde şaşırıyorum.”
Tel Aviv Üniversitesi’nde Türkiye uzmanı olan Türkiye doğumlu Hay Eytan Cohen Yanarocak, yapılanların masum bir yardım faaliyeti olmadığına inanıyor. Uzmanın Al-Monitor’a değerlendirmesi şöyle: “Burada Erdoğan’ın son yıllardaki yeni Osmanlıcılık politikası söz konusu. Bu politikanın bir amacı Türkiye’nin Kudüs’teki kontrolünü artırmaktır. Osmanlı bir zamanlar buraya hâkim olduğu için Erdoğan kendisini Kudüs’te yabancı saymıyor. İsrail’in Kudüs’teki egemenliğine de meydan okuyor. Buradaki Türk faaliyetleri Erdoğan’ın Kudüs’ü yumuşak yoldan fethetme çabasıdır.”
Kudüs Kamu İşleri Merkezi’nde kıdemli analist olan Pinhas İnbari Temmuz 2018’de Türkiye’nin Kudüs’teki faaliyetlerini inceleyen bir çalışma yayınladı. İnbari, Türklerin Kudüs’teki Osmanlı mirasını koruma hevesiyle Memluk dönemine ait yapıları yenileyip bunları Osmanlı eseri olarak sunduklarını iddia ediyor. Uzman Al-Monitor’a yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Kanuni Sultan Süleyman tarafından inşa edilen şehir surları dışında Kudüs’te fazla Osmanlı eseri yok. Buna karşın Memlukler Kudüs’te inşaatla epey uğraştılar ve bu da Erdoğan’a yetiyor. Bu, onun Kudüs’ü Osmanlı bağlarıyla boğmak istediğini gösteriyor.”
İsrailli uzmanlara göre bu durumdan özellikle kaygı duyan bir diğer isim de Kudüs’te kutsal mekanların hamisi olarak özel bir statüye sahip olan Ürdün Kralı Abdullah. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında Ürdün’ün kaygılarına şu ifadelerle yer verildi: “Ürdün’le imzalanan barış anlaşması uyarınca Ürdün tarafı Kudüs’teki İslami kutsal mekânlarda özel bir statüye sahip. Bu bağlamda Erdoğan’ın bu özel statüye müdahil olmasına izin vermeyeceğiz.”
Cohen Yanarocak’a göre “Erdoğan’ın Ürdünlüleri Harem-i Şerif’ten iteklemek istediğine şüphe yok. 2015 yılından bu yana Harem-i Şerif’te Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın artan etkinliğini görüyoruz. Buraya çok fazla parayla geliyorlar ve çalışmaları meyve vermeye başladı bile. Erdoğan’ın Filistinliler arasında popülaritesi hızla artıyor ve bundan zarar gören başlıca isim Ürdün Kralı Abdullah’tır. Kral Türklerin akıttığı fonlarla yarışamaz. Kral’ın Filistinliler adına söylemi de Erdoğan’ın sert çıkışları yanında sönük kalıyor.”
Peki, tüm bu faaliyetlerin amacı ne? Cohen Yanarocak bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Erdoğan’ın nihai amacı Erdoğan’ın kendisidir. O, tüm Müslümanların ‘sultanı’ olmak istiyor. Kudüs’e hiçbir erişimi olmayan İran’dan farklı olarak Türkiye’nin şehre erişimi var. İsrail Erdoğan’a sahada faaliyet yürütmesine, Kudüs’ü şahsi bayrağı yapmasına izin veriyor. Bu da onu dünyanın en büyük Müslüman lideri olarak konumlandırıyor.”
İnbari’nin yorumu ise şöyle: “Erdoğan Osmanlı’yı canlandırma vizyonuna sahip. Bir zamanlar Osmanlı’nın kontrolünde olan bu topraklara dönüp buralara hâkim olmak istiyor. Türkiye’nin bu tür faaliyetlerini sadece Orta Doğu’da değil, Balkanlar ve Kafkasya’da da görüyoruz. Tüm bunlar içerideki İslami hedefle bağdaşıyor. Kendisini Müslüman Kardeşler’in lideri olarak gören Erdoğan’ın kutsal bir şehre ihtiyacı var. İstanbul tarihsel olarak çok önemli bir şehir ama kutsal değil. Onun için Kudüs’ten ötesi yok. İsrail hükümeti de onu şehirde istediğini yapmakta serbest bırakıyor.”
Tzemach bu konuda yetkilileri son birkaç yıldır sürekli uyardığını ancak hükümetin ayak sürdüğünü söylüyor: “Yetkililere durmadan bilgi aktarıyoruz. Türkiye’nin Kudüs’e sağlam asıldığı ve dolayısıyla kentteki İsrail egemenliğine müdahale ettiği konusunda sürekli uyarıyoruz. Ancak sahada henüz bir değişiklik görmüş değiliz. Bakan Katz’ın son açıklaması olumluydu ama pratikte bir adım atılacak mı hâlâ bekliyoruz.”
Cohen Yanarocak’a göre “İsrail yasalarını değiştirebilir, yabancı sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini sınırlandırmak için çeşitli bürokratik manevralar yapabilir. Ancak İsrail’le Türkiye arasındaki gerilim, yeni bir kriz çıkmasın düşüncesiyle İsrail’i bu konuda engelliyor. İsrail yıllardır bu faaliyetler insani konularla sınırlı kaldıkça mesele olmaz diye düşündü. Ancak gelinen noktada Yisrael Katz Türk faaliyetlerinin ciddi bir tehdide dönüştüğünü idrak ediyor.”
Erdoğan’ın Kudüs planlarının nereye varacağı konusunda İnbari büyük bir kriz senaryosu öngörüyor: “Zamanı geldiğinde Erdoğan kentte fitili ateşlemeyi planlıyor. Doğu Kudüs’teki halk ve aslında tüm Müslüman dünyası hazır hâle getirildiğinde Erdoğan’ın destekçileri kentte çadırlar kuracak ve İsrail için muazzam bir kriz yaratacaklar. Bu krizden Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında Türk bir Selahattin doğacak. Erdoğan bu provokatif eylemleri koordine ederek ‘İslamiyet’in 21’nci yüzyıldaki savunucusu’ olarak ortaya çıkacak.”
Kudüs bir barut fıçısından farksız. İsrail’in Kudüs’te atacağı bir adım tüm bölgeyi yangın yerine çevirebilir. Katz’ın açıklamalarına rağmen görünen o ki İsrail şu an Ankara’yla yeni bir kriz yaratmak istemiyor. Planın açıklanmasından maksat daha ziyade sözlü uyarı yeterli olur umuduyla Türkiye’ye faaliyetlerini frenlemesi için mesaj vermek gibi görünüyor. Şu ana kadar bedel ödeyen tek taraf Ürdün oldu. Ürdün’ün Kudüs’teki konumu hiç olmadığı kadar zayıflamış durumda ve bu zararın telafisi mümkün olmayabilir.