İsrail ordusu yaklaşık üç yıl önce “savaşlar arası mücadele” ya da “savaşlar arası savaş” diye tabir ettiği ve İbranice kısaltması “MABAM” olan mücadeleye başlamıştı. Mücadelenin amacı net bir şekilde belirlenmişti: İran’ın Suriye’de kalıcı varlık tesis etmesini ve Hizbullah’ın İran yardımıyla güçlenmesini önlemek. Hedef listesinin başında “hassas güdümlü füzeler projesi” vardı. İsrail ilk başlarda bu mücadeleden açıkça bahsetmemeye özen gösteriyordu. Ancak zamanla Hava Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanı’ndan Başbakan Benjamin Netanyahu’ya kadar İsrailli yetkililer Suriye’de, sonra da Irak’ta meydana gelen ve İsrail’e atfedilen saldırılarla böbürlenmeye başladılar.
Gelinen noktada “savaşlar arası mücadelenin” bitmekte olduğu görülüyor. İran’la bağlantılı tesislere, silah konvoylarına yönelik esrarengiz saldırı haberleri gelmez oldu. Tabii bu durum, bu tip bir saldırının bir daha asla olmayacağı anlamına gelmiyor. Saldırıların ara sıra yine olacağı kesin ama grafik yalan söylemiyor. Tüm işaretler, 2016’dan itibaren tanıklık ettiğimiz bu mücadelenin artık bitmekte olduğunu gösteriyor. Ne yazık ki yerine barışın gelmesi imkânsız. “Savaşlar arası mücadelenin” ardından umut edilebilecek tek şey, İsrail’le İran arasında tam teşekküllü bir savaşın çıkmaması.
Eski bir üst düzey İsrail güvenlik yetkilisi, kimliğinin saklı kalması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “‘Savaşlar arası mücadele’ politikasında yolun sonuna gelindi. Bunun birkaç kümülatif sebebi var. Birincisi, İran, faaliyetlerini Suriye’den Lübnan’a kaydırdı. İsrail Lübnan’a 13 yılı aşkındır saldırmıyor. İkincisi, Rusya’nın mesajları İsrail için can sıkıcı olmaya başladı. Üçüncüsü, ABD’nin pasifliği ve Trump’ın bölgeyi apar topar terk etmesi İran’ın özgüvenini artırdı. İsrail bu mücadelenin bundan sonra ancak savaşa dönüşebileceğini görüyor ama Kudüs’te şu an böyle bir kararı verebilecek kimse var mı belli değil.”
Başka bazı üst düzey isimler, özellikle Beyaz-Mavi partisinin tepe kademeleri bu değerlendirmeye katılmıyor. Siyasi kaynaklara göre parti yönetiminde yer alan eski genelkurmay başkanları -- Benny Gantz, Moşe Ya’alon ve Gabi Aşkenazi -- şu endişeyi taşıyorlar: Netanyahu’nun hazin siyasi durumu iddianame cephesindeki çaresizliğiyle birleşince Başbakan’ın iç fren mekanizmaları boşalabilir. Üst üste gelen kaygılar kritik kütleye ulaşarak Netanyahu’nun kimyasını tamamen değiştirebilir. Başka bir deyişle, maceralara karşı temkinli olan Netanyahu, paçayı kurtarmak umuduyla maceralara bel bağlayabilir.
Beyaz-Mavi’nin tepe yönetiminden bir isim Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Netanyahu’nun ipini fazla gevşetmemek lazım. Durum hiç olmadığı kadar hassas ve patlamaya müsait. Başbakan ise hiç olmadığı kadar sarsılmış ve zayıflamış durumda. Başbakan’ın gerçek bir kabinesinin olmadığı da düşünülürse hepimizin gerçekten kaygılanması lazım.”
İsrail ciddi bir askeri-diplomatik ikilemle karşı karşıya. Hizbullah’ın “hassas projesi” 2017 yılında teorik bir hedeften ibaretti. Hizbullah’ın Suriye’deki altyapısını ve Suriye’den Lübnan’a roket taşıyan konvoyları hedef alan İsrail, projeyi önemli ölçüde aksattı. Bir yıl önce Hizbullah’ın elinde sadece birkaç hassas roket olduğu, sayının en fazla birkaç düzine olabileceği tahmin ediliyordu. Bu yıl ise durum hızla değişiyor. İsrail Lübnan topraklarında saldırılar düzenlemediği için İran’ın hassas füze üretme çabaları Lübnan’a kaydı. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, binlerce hassas roketten oluşan bir cephaneliğe kavuşma yolunda ilerliyor.
Üst düzey bir askeri kaynak Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Burada klasik bir denge bozma oyunundan bahsediyoruz. Hizbullah İsrail’de askeri üsleri, askeri hava alanlarını, istihbarat merkezlerini veya başka güç merkezlerini hassasiyetle vurabilecek hâle gelirse, bu bambaşka bir durum olur. Mısır’ın 1973 Yom Kippur Savaşı’ndaki uçaksavar füzelerini akla getiren bu duruma İsrail’in kesinlikle düşmemesi lazım.”
Netanyahu 28 Ekim’deki konuşmasında İran’ın yakın zamanda Yemen topraklarına uzun menzilli füzeler kurduğunu duyurdu. Savunma alanından kıdemli bir isim bu gelişmeye de atıfta bulunarak “360 derecelik bir cephe yaratmaya çalışıyorlar. Başarılı da oluyorlar çünkü bize artık neredeyse her yönden saldırma imkânları var” dedi.
Kötü haberler bu kadar. Son dönemde İsrail için olumlu bazı gelişmeler de oldu. Eski askeri istihbarat başkanı Tümgeneral Amos Yadlin Al-Monitor’a şu değerlendirmede bulundu: “Lübnan ve Irak’taki kitlesel gösteriler bağlamında İran’ın da başını ağrıtan sorunlar var. Lübnan’daki gösteriler esasen İran karşıtı değil ama Irak’taki huzursuzluk doğrudan [İran Kudüs Gücü Komutanı] General Kasım Süleymani’yi hedef alıyor. Bu olaylar, İran’ın İsrail’e çalım atmak için kullandığı iki ülkede yaşanan ufak çaplı yeni bir Arap Baharı sayılır.”
Mevcut koşullarda ikilemle karşı karşıya kalan sadece İsrail değil. İran ve özellikle Hasan Nasrallah da yakında kendilerini kritik kararların verileceği bir yol ayrımında bulabilirler. İsrail “hassas projeye” karşı Lübnan topraklarında büyük çaplı bir saldırıya girişirse Nasrallah ve Süleymani’nin de anında bir karar vermeleri gerekecek: Güçlü bir misillemede bulunarak tüm bölgeyi, daha önceki çatışmalardan çok daha yıkıcı yeni bir çatışmaya sürükleyecekler mi? Nasrallah’ın halk nezdindeki itibarı pek sağlam değil ve insanlar ülkenin liderleri ve yöneticilerinden usanmışken, yıkıcı bir savaş Lübnan’ı yıllarca geriye atabilir ve Nasrallah’ın kariyerini bitirebilir.
İsrailli bir güvenlik kaynağına göre “Yeni bir adım atmadan önce durumu dikkatle tartacak tek taraf biz olmayacağız. Nasrallah’ın durumu da çok parlak değil.”
Bu arada taraflar her şeye hazırlıklı olmaya çalışıyor. İsrail ordusu hava tespit, önleme ve koruma sistemlerini modifiye ediyor. Amaç, sistemlerin güdümlü füzeleri önleme, zamanında tespit etme kabiliyetini artırmak. İsrail bu alanda en iyi dönemini yaşamıyor çünkü son yıllarda asıl odaklandığı konu roket ve yüksek irtifa füzelerinin önlenmesi oldu.
İsrail ve Lübnan’daki karar vericileri önümüzdeki aylarda gerçekten kritik, hayati kararlar bekliyor. Şu anda iki ülkenin de seçilmiş, işler durumda hükümetleri yok ki bu da ayrı bir sorun. Bu alacakaranlık kuşağı iki tarafı da itidale zorlayabilir. Ama pekâlâ kaos da yaratabilir.