Haydar El Ebadi Irak başbakanı olarak koltuğunu koruyacaksa bunu İran’ın icazetiyle başarmış olacak. Ebadi iktidarında Irak-İran ilişkileri olumlu seyrini korudu. Ebadi hem İran’a hem de içinde Tahran destekli unsurlar barındıran Halk Seferberlik Birlikleri’ne (HSB) borçlu. Iraklı Kürtlerin geçen seneki bağımsızlık referandumuna verilen karşılık Ebadi için büyük bir zafer olmuş ve bunda İran ile HSB belirleyici bir rol oynamıştı.
Ebadi İran yönetiminin ilk tercihi olmayabilir ama iki taraf arasında oturmuş bir çalışma ilişkisi var. Ebadi’nin Washington’a da bağımlılığı olsa da Irak’ta yeni hükümete giden yolda son durağın Tahran olması bekleniyor.
Bir başka beklenti olarak İran, nihai anlaşmanın “vergisi” olarak Irak’tan ABD’ye yönelik açıklamalarına ayar vermesini talep edebilir. ABD’nin İran’ın “habis tavrına” karşı daha agresif bir yaklaşım izlediği düşünülürse Tahran ne yapıp edecek ama Bağdat’ın mutlak bir şekilde ABD kampında yer almadığını yeni Irak hükümeti ile bir şekilde göstermeye çalışacak. Bu arada Ebadi de bir yandan ABD’yle güçlü ilişkileri korumaya çalışıyor, bir yandan da Irak’ın ABD-İran çatışmasına sahne olmaması gerektiğini vurguluyor.
Kuşku yok ki Sadr hareketinin sürpriz bir başarıyla mecliste 54 sandalye kazanması daha genç nüfusun da dâhil olduğu bağımsız bir Irak kimliği yönünde ilerleme olduğunu gösteriyor. İran’ın öncelikli tercihi olan Fetih İttifakı 47 sandalyeyle ikinci sırayı aldı. Ebadi’nin Zafer İttifakı ise 42 sandalyeyle üçüncü oldu.
25 sandalye kazanan Kürdistan Demokratik Partisi de İran’ın iyi niyetine ve Ebadi’yle belli bir mutabakat sağlamasına bağlı olarak Irak’ta eski gücüne yeniden kavuşabilir. Seçimlerden kısa bir süre önce Kürdistan Bölgesel Yönetimi İran’la ekonomik ilişkileri geliştirmeye dönük bir konferansa ev sahipliği yaptı.
Irak’taki siyasi gelişmeler Mukteda El Sadr’ın ABD ve İran’a yönelik yaklaşımlarında nüanslar olduğunu ortaya koyuyor. Ali Mamouri’nin aktardığı gibi “Israrla bağımsız olduğunu vurgulayan Sadr, hem ABD’ye hem İran’a Irak’taki menfaatlerini tehdit edecek politikalar izlemeyeceği yönünde mesajlar veriyor.”
Mamouri şöyle devam ediyor: “Sadr’ın siyasi tavrı son yıllarda farklılaştı. ABD’ye karşı tonunu yumuşatan Sadr, ABD’yi zaman zaman eleştirse de İslam Devleti ile mücadele eden uluslararası koalisyonun parçası olarak Irak’ta bulunan ABD askeri varlığını hiç tehdit etmedi. 2004 ve 2008’deki tavırlarının aksine ABD’ye direnmek için devlet dışı silahlı güçler kurmaktan hiç bahsetmedi, bu yönde imada bile bulunmadı. Mehdi Ordusu tamamen tasfiye edildi.”
Mamouri ayrıca şu bilgileri aktarıyor: “Sadr’ın Necef’teki ofisinde görevli üst düzey bir isim Al-Monitor’la yaptığı telefon görüşmesinde Sadr’ın ABD varlığına karşı ne bir güç oluşturma ne de böyle bir gücü destekleme niyeti olduğunu ancak ABD askerleri dâhil yabancı güçlerin yasal yoldan gönderilmesi için yasama mekanizmaları üzerinden çalışmasının muhtemel olduğunu belirtti. Kimliğinin açıklanmaması kaydıyla konuşan kaynak, ABD güçlerinin Irak hükümetinin talebiyle ülkede bulunduğunu, dolayısıyla Sadr’ın bu güçlere karşı şiddet kullanılmasını onaylamadığını vurguladı.”
Sadr’ın Suudi Arabistan’la yakınlık kurması ve Suriye konusunda Tahran’la ayrı düşmesine rağmen dillere pelesenk olan Sadr-İran husumeti de fazla abartılıyor olabilir.
Mamouri Sadr’ın Suriye’ye yönelik tavrını şöyle özetliyor: “İran yanlısı Iraklı silahlı gruplardan farklı olarak Sadr’a bağlı herhangi bir güç Suriye’deki savaşta yer almıyor. Bahsi geçen gruplar yıllardır Suriye’de Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın yanında savaşıyor. Sadr ise Iraklı güçlerin ülke dışında varlık göstermesine karşı çıkıyor. Esad rejiminin yanında savaşan grupları eleştiren Sadr, Esad’a görevi bırakması ve Suriye’de demokrasinin yolunu açması için de çağrıda bulunmuştu.”
Mamouri şöyle devam ediyor: “Sadr şimdiden Fetih İttifakı lideri Hadi El Amiri ile görüşmüş durumda. Sadr’ın siyasi ofisinin müdürü Dhia El Esadi El Mayadin kanalına verdiği mülakatta İran’la ‘sağlam’ bir ilişkileri olduğunu, Sadr hareketi ve ortaklarının ‘ABD’nin iradesine boyun eğmeyeceğini’ söyledi. Sadr’ın geçen hafta bölgesel ülkelerin büyükelçileriyle yaptığı görüşmeye İran Büyükelçisi İrec Mescidi katılmamıştı. Esadi İran büyükelçisine de davet gönderildiğini ancak büyükelçinin gelemeyeceğini bildirip özür dilediğini söyledi. Mescidi ise şöyle konuştu: 'İranlı yetkililerin Sadr ile dostane ve kardeşçe ilişkileri var. Kasım Süleymani dâhil bu yetkililerin pek çoğu Sadr’a karşı derin dostluk duyguları besliyor.’”
İran, ABD baskısını bertaraf etmek için hem Irak’ta hem Lübnan’da hükümet kurma süreçlerinde nihai hakem olma iddiasında. Lübnan’da Hizbullah’ın rolü önümüzdeki dönemde daha da yakından izlenecek. Bunun nedeni sadece ABD yaptırımları değil, Lübnan’a reform koşuluyla sağlanan uluslararası yardımların yavaşlaması. Reformların akıbeti büyük ölçüde İran destekli Hizbullah’ın rolü ve politikalarına bağlı olacak.
İran üzerindeki ABD baskısının bir başka ölçüsü, dünyanın en büyük petrol ithalatçısı olan Çin’in ABD yaptırımlarının etkisini azaltacak şekilde petrol alımlarını yuan ile yapma konusunda ısrar edip etmemesi olacak. Bu konu, ABD ile Çin arasındaki genel ticaret müzakerelerine dâhil edilebileceği gibi ABD’nin yaptırım rejiminde çatlak da oluşturabilir.
Trump yönetimi için bir başka kaygı kaynağı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 25 Mayıs’ta Rus mevkidaşı Vladimir Putin’le birlikte katıldığı St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu’nda Avrupa için “finansal egemenlik” çağrısında bulunması. Macron, ABD’nin İran’a yönelik daha agresif yaklaşımı karşısında Avrupa Birliği’nin etkinliğini artırmak için bizim de iki hafta önce değindiğimiz gibi Rusya’nın İsrail ile İran arasında arabulucu olmasına destek verebilir.