Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib vilayetine hâkim olan radikal örgüt Heyet Tahrir El Şam’ın (HTŞ) geçtiğimiz günlerde Türkiye sınırında toplanan sivilleri ve basın mensuplarını şiddet kullanarak dağıtması, pek çok gözlemci tarafından Türkiye başta olmak üzere uluslararası topluma verilen bir mesaj olarak görülüyor.
Al-Monitor’un İdlib’deki medya mensuplarından aldığı bilgiye göre bölgede giderek kötüleşen yaşam koşullarından dolayı Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmek isteyen yaklaşık 400 kişilik “barış kafilesi” 12 Eylül’de Bab El Hava Sınır Kapısı’na doğru yürümeye başladı. Bab El Hava Cilvegözü Sınır Kapısı’nın karşısında bulunuyor.
Grup sınır kapısına ulaştığında HTŞ’ye bağlı 150’den fazla “güvenlik görevlisinin” müdahalesiyle karşılaştı. Siviller darp ve tehdit edilerek dağıtıldı. Kaynaklara göre HTŞ mensupları, olayı izleyen bazı gazetecilere de fiziksel saldırıda bulundular.
HTŞ’nin İdlib’de ilan ettiği Kurtuluş Hükümeti’nin İçişleri Bakanlığı aynı gün yaptığı açıklamada olaylarla ilgili soruşturma başlattığını duyurdu.
Fiili hükümetin medya ofisinden yapılan açıklamada ise HTŞ’nin fikir ve ifade özgürlüğünü bastırmaya çalışmadığı vurgulanarak şu ifadeler kullanıldı: “Kötü niyetli bazı kişilerin güvenlik güçleri ve polisle sürtüşme ve kavgalara neden olması olayları büyüttü ve güvenlik güçlerinin bazı mensupları kabul edilemez davranışlarda bulundu.”
Al-Monitor’a konuşan gazeteci Ahmed Fellaha yürüyüşe katılan sivilleri görüntülerken bir HTŞ mensubunun kamerasını almaya çalıştığını belirtip şunları aktardı: “Üç görevli daha geldi ve beni dövmeye başladılar. Kameramı korumak için elimden geleni yaptım ama neticede kamerama el koydular. Dövüldükten sonra az ötede olayları izleyen meslektaşlarımın yanına gitmeye çalıştım. HTŞ onların da görüntü almasını engelledi ve kalabalıktan uzaklaştırdı.”
Fellaha şöyle devam etti: “HTŞ, gazetecileri güvenlik güçlerinin saldırılarından koruyan yazılı izinler veya basın kartları vererek onların çalışmalarını kontrol etmeye çalışıyor. Ancak önemli olaylarda güvenlik güçleri her zaman medya çalışanlarına saldırıyor. Ben iki kez saldırıya uğrayıp darp edildim.”
HTŞ’nin gösterilere farklı yaklaşması gerektiğini belirten Fellaha sözlerini şöyle sürdürdü: “Son olayda, barış kafilesinin sınıra gelişini izleyen gazetecilerle koordinasyon yapılmalıydı. Bir HTŞ yöneticisi halka hitap etmeli ve yaptıklarının riskli olduğunu anlatmalı, gençlere makul bir dille yaşadıkları zorlukları anladıklarını söylemeliydi. Halka, bu yapılanların sonuçları anlatılmalı, Türk makamlarının buna [sınır geçişlerine] izin vermediği izah edilmeli. HTŞ, İdlib’deki gençlere bu zor zamanlarda onlara yardımcı olmaya çalıştığı konusunda güven vermeli.”
Jusoor Araştırmalar Merkezi’nde araştırmacı olan ve Türkiye’de yaşayan Firas Faham’a göre ise HTŞ uluslararası topluma yasadışı göçü engellemeye çalıştığını göstermek istiyor.
Faham’ın Al-Monitor’a değerlendirmesi şöyle: “HTŞ sürekli olarak güvenlik kontrolünü dayatmaya çalışıyor. İdlib’de kontrolün elinde olduğunu, istikrarı sağlayabildiğini göstermek istiyor. Bu nedenle Avrupa’ya gitmek isteyenlerin gösterilerine göz yumamaz. Bu onun imajına zarar verir, Türkiye ve Batı’nın bakış açısını değiştirir. HTŞ yasadışı göçle mücadeleye katkıda bulunduğunu göstermek istiyor. Resmiyette İdlib’deki gençlerin Avrupa’ya gitmesine karşı çıkıyor ama el altından Türkiye’ye kaçak geçişlere izin veriyor. Barış kafilesini basın mensupları izliyordu, dolayısıyla HTŞ müdahale etmek ve buna izin vermediğini göstermek zorunda kaldı.”
Faham HTŞ’nin El Kaide’ye uzanan kökenine işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “HTŞ terör listesinden çıkmak istiyor. Bu bağlamda, belki uluslararası toplumdan onay alırım düşüncesiyle yasadışı göçü frenlediğini göstermek istiyor. Nusra Cephesi olarak bilindiği günlerden kalma cihatçı örgüt imajından kurtulup kendini devlet olarak göstermeye ve siyasi kazanımlar elde etmeye çalışıyor. Farklı ülkelerin kaygılarını anlıyormuş gibi görünmek istiyor. Ancak örgütün yaklaşımı güvenlik kontrolüne dayalı ve ona karşı çıkan herkesin peşinden gidiyor.”
Faham’a göre HTŞ İdlib’deki gençlerin göçünü umursamıyor, sadece kendisine bağlı olanları ve uyum gösterenleri desteklemeye çalışıyor.
HTŞ’ye yakın İdlibli gazeteci Muhammed El Ömer ise Al-Monitor’a şöyle konuştu: “İdlib’deki medya çalışanları Suriye’nin diğer tüm bölgelerine göre daha fazla özgürlüğe sahip. İdlib’de yaşayıp HTŞ aleyhine konuşan onlarca medya çalışanı var. HTŞ gazetecilere baskı uygulamıyor, aksine [medyada] kendisine yapılan saldırılara rağmen gazetecilere kucak açıyor ve huzur içinde yaşamalarını sağlıyor. Örneğin Orient News alenen HTŞ’ye karşı ama İdlib’de yaşayan ve herhangi bir tacize uğramadan çalışan muhabirleri var.”
Ömer’e göre “barış kafilesi” kuşkulu bir girişimdi ve HTŞ göstericilerin Türkiye sınırındaki duvara yaklaşmasını engellemekte haklıydı.
Ömer şöyle devam etti: “Son yıllarda sınırı geçmeye çalışan birçok Suriyeli Türk askerlerince öldürüldü. Bunların çoğu keskin nişancılar tarafından başlarından vuruldu. Suriye tarafında tarlalarında çalışırken vurulanlar da oldu. HTŞ o insanların Türk tarafına ulaşmasına izin verseydi acaba neler olurdu? Türkler onları gerçek mermilerle karşılar ve Türkiye İdlib’deki 4 milyon sivilin tek çıkış noktası olan Bab El Hava kapısını kapatırdı. En ufak bir hata sivillerin hayatını tehlikeye atabilir. HTŞ sınır kapısını açık tutmak için elinden geleni yaparak sivilleri koruyor.”
Ömer’e göre “HTŞ’nin güvenlik güçleri son derece netti: Sivillere istedikleri her şeyi söyleyebileceklerini söylediler ama sınırı geçmeye teşebbüs etmemeleri konusunda açıkça uyardılar. Göstericiler sınır kapısına yöneldikleri anda da onları dağıttılar.”
Bazı gözlemciler ise HTŞ’nin kendisini Türkiye sınırının koruyucusu olarak göstermeye ve Türk makamlarıyla ilişkilerini ilerletmeye çalıştığını düşünüyor. Zira HTŞ, ılımlı bir yapı olduğuna dair uluslararası toplumu ikna etmek ve terör etiketinden kurtulmak için Türkiye’ye bel bağlıyor.
Tüm bunlardan hareketle HTŞ’nin göstericileri dağıtması Türkiye’ye yönelik bir mesaj gibi görünüyor. Bu mesaj, HTŞ’nin Türkiye sınırını koruyan bir tür devlet otoritesi olduğu ve ilişkiler bozulursa çok sayıda Suriyelinin Türkiye’ye geçişine izin verebileceği şeklinde okunabilir.
Dolayısıyla HTŞ’nin mülteci kartını kullandığı ve Türkiye’ye, sınırdan geçişleri şimdilik engellediğini ama Ankara’nın HTŞ’ye karşı yaklaşımını değiştirmesi durumunda aksi yönde hareket edebileceğini göstermek istediği söylenebilir.