Türkiye kuzeydoğu Suriye’de ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yönelik yeni bir kara harekâtı başlatma tehdidini yeniden dillendirmeye başladı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın 14 Ocak’ta gazetecilere yaptığı açıklamada yeni bir harekâtın “her an” başlayabileceğini belirtti. Türkiye, 2016 yılından bu yana, PKK ile yakın bağları olduğu gerekçesiyle Kürt önderliğindeki SDG’ye karşı üç büyük harekât gerçekleştirdi. Türkiye’nin hedefi, 900 kilometrelik Suriye sınırı boyunca 30 kilometre derinliğinde bir “güvenlik şeridi” oluşturmak.
Türk savaş uçakları ve silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) Rojava ya da Batı Kürdistan olarak da anılan bölgede askeri noktaları ve sivil altyapıyı vurduğu kasım ayında kara harekâtının da eli kulağında gibiydi. Ankara Washington’u “teröristler” ile işbirliği yapmakla suçlarken SİHA’ların ilk kez ABD güçleri ile SDG’nin ortaklaşa kullandığı bir tesisi vurması bölgede endişeleri arttırmıştı. SDG İslam Devleti’ne karşı ABD önderliğindeki koalisyonla beraber yürüttüğü operasyonlara ara verdiğini duyurmuş, bunun üzerine ABD’li yetkililer, bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracak adımlar atmaması konusunda Ankara’ya uyarılarını sertleştirmişti.
Ancak Türkiye’yi asıl durduran Rusya’nın itirazı oldu. Türkiye’nin hedefinde olan Kobani, Menbiç ve Tel Rıfat gibi bölgelerin çoğunda hava sahası Rusya’nın kontrolünde. Dolayısıyla Moskova’nın onayı olmadan Türkiye askerlerine hava desteği sağlayamaz.
Ne var ki Türkiye Kremlin’in isteği doğrultusunda Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’la yakınlaşma yoluna girerken Kürtler arasında Rusya’nın Türkiye’ye harekât için onay verebileceği endişesi artıyor. Türk Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun 18 Ocak’ta Washington’da ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile yapacağı görüşmede bu konunun da ele alınmasına kesin gözüyle bakılıyor. ABD’nin Suriye’de sahadaki en çok güvendiği müttefiki olan ve Mazlum Abdi olarak da bilinen SDG komutanı Mazlum Kobane, Türkiye’ye defalarca barış çağrısında bulundu ancak bunlar yanıtsız kaldı.
15 Ocak’ta Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Kobane, Türkiye’nin tehditlerini ciddiye aldığını söyledi ve Ankara’ya Suriyeli Kürtlerle savaşı değil barışı seçmesi için çağrıda bulundu. Kobane, kendisi dâhil yönetici konumundaki pek çok ismin geçmişte PKK’de yer aldığı gerçeği hatırlatıldığında Suriyeli olduğunu, Suriye’nin geleceğiyle ilgilendiğini belirtti. Kobane’ye göre Türkiye PKK’yle yürüttüğü çözüm sürecini başarıyla sonuçlandıramamanın cezasını Suriyeli Kürtlere kesmemeli.
Netlik amacıyla hafif bir redaksiyondan geçen mülakatın metni şöyle:
Al-Monitor: Türkiye her an harekete geçebileceğini söyleyerek size yönelik tehditlerini yineledi. Bu tehditleri ciddiye alıyor musunuz? Çünkü kasım ayında da benzer söylemler oldu ama arkası gelmedi.
Kobane: Türkiye’nin tehditlerini ciddiye alıyoruz. Şubatta bir saldırı bekliyoruz. Kobani kasabası, dünyanın dört bir yanındaki Kürtler için simgesel önem taşıdığı için muhtemel hedeflerden biri. Türkiye seçime gidiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milliyetçi desteğini almak istediğinin farkındayız ve görünen o ki kendisi Rojava’ya bir kez daha saldırmanın işe yarayacağı inancında.
Al-Monitor: Ama mesele sadece seçimlerden ibaret değil, değil mi? Türkiye’deki güvenlik bürokrasisi algılamakta olduğu Kürt tehdidini her zaman askeri yoldan çözmekten yana oldu. Rojava’daki özerk idareyi ve SDG’yi bu güvenlik tehdidinin parçası olarak görüyor ve sizin PKK’yle aynı şey olduğunuzu söylüyorlar.
Kobane: Kritik birkaç noktaya açıklık getirmeme izin verin. Türkiye aynı bahaneleri kullanarak geçmişte de bize saldırdı. Birincisi, bizler Türkiye’yi, Türkiye’nin halkını, sınırlarını veya ulusal güvenliğini hiçbir şekilde tehdit etmiyoruz. Sizinle bir önceki mülakatım dâhil olmak üzere defalarca belirttiğim gibi Suriyeli Kürtler, SDG, özerk yönetim olarak bizler Türkiye’yle barışçıl ilişkiler istiyoruz. Suriye’de iç savaşın patlak vermesinden bu yana Türkiye’ye kendi sınırlarımız içinden hiçbir zaman saldırmadık ve sadece Türkiye bize saldırdığı zaman meşru savunmada bulunduk ve bunu da hep Suriye sınırları içinde yaptık. Türkiye’ye karşı hiçbir hasmane niyetimiz yok, olmayacak.
Al-Monitor: Aslında ilk başlarda, örneğin Türk güçleri Süleyman Şah türbesini Türkiye sınırına daha yakın bir noktaya taşıdığı zaman Türkiye ile Halk Koruma Birlikleri (YPG) arasında işbirliği vardı. İslam Devleti’yle mücadelede yaralanan YPG mensupları Türkiye’de devlet hastanelerinde tedavi edildi, arkadaşlarınız Salih Müslim ve İlham Ahmed Ankara’da Türk yetkililerle görüştü. Ne oldu da işler değişti?
Kobane: Evet, Türkiye’yle askeri ve diplomatik alanda görüşmelerimiz oldu. Ancak Türkiye yani Türk hükümeti 2015 yılında Abdullah Öcalan’la, PKK ve HDP ile barış sürecini sonlandırıp yeniden PKK’yle çatışmaya karar verince bize de düşman oldu ve önce Cerablus, sonra Afrin, Serekaniye ve Tel Abyad’ta bize yönelik kara saldırılarına başladı. İzin verin, izah etmeye devam edeyim Sayın Zaman. Bizler PKK değiliz. PKK’yle hiçbir organik bağımız yok. Bu suçlamaları reddediyoruz.
Al-Monitor: Ama pek çoğunuz PKK saflarında faaliyet gösterdiniz. Kıdemli bazı PKK’li isimler de Rojava’da bulundu.
Kobane: Suriye’deki ayaklanmanın başından bu yana neredeyse 12 sene geçti. Burada kuzeydoğu Suriye’de demokratik, çoğulcu bir yönetim sistemi kurmaya çalışıyoruz. Araplarla, Hristiyanlarla, farklı etnik ve dini gruplarla güç paylaşımı yaparak ülkenin geri kalanı için, Suriye için bir model oluşturmayı amaçlıyoruz. Ben bir Suriyeli Kürt’üm. Benim geleceğim burada, bu ülkede. PKK şüphesiz ki [İslam Devleti’yle] mücadelede yardım etti. Ancak kurduğumuz yönetimde PKK’nin bugün hiçbir rolü yok. Türkiye’nin iddia ettiği gibi PKK’nin uzantısı değiliz. Değiliz. Ayrıyız. Evet, PKK lideri Abdullah Öcalan Rojava’da bizler ve başka yerlerdeki Kürtler için bir simge ama gerek Türkiye’de gerekse Irak ve İran’da Kürdistan’ın diğer parçalarına yönelik herhangi bir tasarım veya planımız yok. Suriye’yle, Suriye’deki halkların geleceğiyle ilgiliyiz. Türkiye kendi Kürt sorununu çözemediyse biz buna dâhil edilmek veya bunun günah keçisi olmak istemiyoruz. Zaten yeterince çile çektik ve bize sürekli böyle saldırılmasını kabul etmiyoruz. Bildiğiniz gibi Türkiye sivil altyapıyı, elektrik santrallerini, petrol tesislerini vurdu ve bir hayli hasara neden oldu. Bu, özyönetimimizi yıkmayı amaçlayan yeni bir eskalasyon seviyesi. Kendi Kürt sorununu barışçıl, demokratik yollardan çözmeyi başaramayan Türkiye, bunun için halkımızı, kendi sınırları dışında yaşayan diğer Kürtleri cezalandırmaya son vermelidir.
Al-Monitor: ABD sizin adınıza Türkiye nezdinde herhangi bir arabuluculuk çabasında bulundu mu?
Kobane: ABD yönetimi Türkiye’nin Suriye’de askeri operasyon yapmasına karşı olduğunu açıkça ortaya koydu. Yine de gördüğünüz üzere Türkiye bize yönelik tehditlerini sürdürüyor. Bu da Amerika’nın çabalarının yetersiz kaldığını gösteriyor. Dolayısıyla fazlasını yapmaları lazım.
Al-Monitor: ABD’nin kuzeydoğu Suriye’de varlığını sürdürme sözüne güveniyor musunuz, en azından Biden yönetimi süresince?
Kobane: Evet, güvenmek istiyoruz diyelim. Ama şunu açıkça belirteyim ve herkes notunu alsın: Biz barış istiyoruz. Ancak saldırıya uğrarsak tüm gücümüzle savaşırız. Sonuna kadar direnmeye kararlıyız. Bu kez farklı olur, Afrin’de, Serekaniye’de olduğu gibi olmaz. Bu da İslam Devleti’ne karşı operasyonları askıya almamız anlamına gelir.
Al-Monitor: Washington’un durumu yatıştırma çabalarına Ankara’dan olumlu herhangi bir yanıt geldi mi?
Kobane: Bunu ilgili makamlara sormanız lazım.
Al-Monitor: Türkiye kasımda İstanbul’da meydana gelen bombalı saldırıdan sizleri sorumlu tuttu ve son olarak Suriye’de bir Türk askerinin sizin güçleriniz tarafından öldürüldüğünü söylüyor.
Kobane: Bu haberi medyadan duyduk. El Bab bölgesinin batısında – ki orası bizim güçlerimizin olmadığı bir alan -- bazı çatışmaların yaşandığı, bunların oradaki Türk üssünden başlayan bir saldırıdan kaynaklandığı ve söz konusu askerin bunun neticesinde hayatını kaybettiği bilgisine sahibiz.
Al-Monitor: Ankara son zamanlarda ABD’nin sadece sizinle ortaklığını sonlandırmasını değil, ABD güçlerinin tümden Suriye’den çekilmesi gerektiğini söylemeye başladı. Bu, önemli bir değişim.
Kobane: Türkiye’nin Esad rejimiyle barışmak için attığı adımlara paralel olarak ABD’nin Suriye’deki güçlerini çekmesi gerektiğini söyleyeme başladığı muhakkak. Türkiye Rusya’nın arabuluculuğuyla bize karşı ittifakı canlandırmaya ve Adana anlaşmalarını yeniden çalıştırıp genişletmeye çalışıyor.
Al-Monitor: Bu çabaları ciddiye alıyor musunuz yoksa Erdoğan’ın yeni bir seçim hamlesi olarak mı görüyorsunuz? Ya da bunları Türkiye’deki güvenlik teşkilatı mı teşvik ediyor?
Kobane: Her ikisi diyebilirim. Ve şunu da ekleyeyim: Kürt sorunu askeri yöntemlerle çözülemez. Tarih bunu göstermiştir. Kürt meselesi — gerek Suriye ve Türkiye’de, gerekse başka yerlerde – ancak barışçıl ve samimi bir diyalogla çözülebilir. Türkiye PKK’yle barış görüşmeleri yürütürken bu durum Rojava’da bizlere de kesinlikle olumlu yansımıştı ve şimdi barış görüşmelerinin rafa kaldırılmasıyla tersini yaşıyoruz.
Al-Monitor: Türkiye’nin yeni bir harekâtının frenlenmesinde Rusların büyük bir rol oynadığını hepimiz biliyoruz. Ancak onlar bu tehdidi sizin üzerinizde baskı oluşturmak, sizi Amerika’yla ortaklıktan vazgeçirmek ve rejimle anlaşmaya itmek için kullanıyorlar. Aynı zamanda Türkiye’ye de “Esad’la barışmazsanız Kürtler sizden önce barışır” diyorlar.
Kobane: Rusya, Türkiye ve Suriye rejimini aynı masaya oturtarak Suriye’de mevcut sorunları çözmeye çalışıyor. Ancak bu tür çabaların başarılı olabileceğine ben inanmıyorum. Suriye rejimi kendi taleplerinden asla taviz vermez. Bunların başında Türkiye’nin Suriye topraklarındaki tüm askerlerini çekmesi ve silahlı Sünni muhalif gruplara desteğini kesmesi geliyor. Aynı şekilde, Suriye rejiminin, kuzeydoğudaki özerk yönetimin ezilmesini isteyen Türkiye’nin bu yöndeki taleplerini yerine getireceğini sanmıyorum. Rejimin bunu yapabilecek imkânı olmadığı gibi koşullar da böyle planlar için elverişli değil.