İsrail güçlerinin Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya girerek Filistinlilere uyguladığı şiddet, Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri düzeltme çabalarını rayından çıkardı ve Ankara, Ramazan ayı nedeniyle dini hassasiyetlerin yükseldiği bir ortamda İsrail’e karşı bilindik salvolarına dönüş yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hafta sonunda Türkçe, Arapça ve İbranice yayınladığı Twitter mesajlarında İsrail’e öfke kustu. İsrail’e “zalim terör devleti” diyen Erdoğan, İsrail’in saldırılarına karşı İslam ülkelerinin etkili bir şekilde harekete geçmesi gerektiğini, sessiz kalanların “oradaki zulme ortak olduğunu” söyledi.
Erdoğan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Hamas lideri İsmail Haniye ile yaptığı görüşmelerde desteğini ifade ederken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Filistinli kardeşlerimizin sesi olmaya, haklarını savunmaya devam edeceğiz” dedi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da Twitter üzerinden şu mesajı verdi: “İslam dünyasına sesleniyoruz: İsrail’in alçakça ve zalim saldırılarına dur demenin vaktidir! Tüm insanlığa sesleniyoruz: Bu terör devletine hâd bildirmenin vaktidir!”
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise Mescid-i Aksa'nın “işgalci terör devleti” İsrail’den “kurtuluşu” için Türkiye’deki tüm camilerden selâ okunması için talimat verdi.
Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve başka Arap ülkeleri de İsrail’i kınadılar ancak Türkiye’ye göre daha ölçülü bir dil kullandıkları dikkat çekti.
Tepkileri tetikleyen olay, İsrail polisinin 7 Mayıs’ta plastik mermi, biber gazı ve ses bombaları kullanarak Filistinli protestocularla çatışması ve İslamiyet’in en kutsal üçüncü mekânı olan Mescid-i Aksa’ya girmesiydi. Filistinliler, Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde Yahudi yerleşimcilere yer açmak için bir kısım Filistinli ailenin evlerinden çıkarılmasını öngören kararı protesto ediyorlardı. İnsan hakları örgütlerine göre bu yeni tahliye kararı, Kudüs’teki Filistinli nüfusunu azaltmayı amaçlayan süregelen İsrail planlarının parçası.
Çatışmalar bu hafta da devam ederken polis 10 Mayıs’ta Kudüs Günü’nü kutlamak isteyen Yahudilerin Tapınak Tepesi’ne (Harem-i Şerif) girişine izin vermedi. İsrailliler için Kudüs Günü, Doğu Kudüs ile kentin “Eski Şehir” olarak bilinen tarihi kısmının 1967 savaşında Ürdün’den alınmasını simgeliyor. Giderek yayılan ve şiddetlenen çatışmalarda yüzlerce Filistinli ve onlarca İsrail güvenlik görevlisi yaralanırken, Hamas’ın da Gazze Şeridi’nden İsrail’in iç kesimlerine roket attığı bildirildi.
Tel Aviv’deki Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde Türkiye uzmanı olan kıdemli araştırmacı Galia Lindenstrauss’a göre Ankara’nın son aylarda İsrail’le arasını düzeltme çabaları, üst düzey istihbarat yetkilileri arasında yapılan görüşmeler ve hatta Yukarı Karabağ savaşında Azerbaycan lehine gayri resmi işbirliğine rağmen Türkiye’nin sert tepkisi şaşırtıcı olmadı.
Lindenstrauss şöyle konuştu: “Türkiye’nin Kudüs’te yükselen şiddete verdiği tepki gayet beklenen bir şeydi ve bir kez daha Türkiye-İsrail ilişkilerinin İsrail-Filistin ihtilafındaki gelişmelerden ziyadesiyle etkilendiğini ortaya koydu. (…) İsrailli yetkililer Kudüs’teki mevcut gerilimde Hamas’ın artan etkisinden endişeli, dolayısıyla Türkiye’nin Hamas’la ilişkilerine ve son çatışmalarda yer alan İsrail vatandaşı Filistinliler üzerindeki artan etkisine kuşkuyla bakmaya devam edecektir.”
İsrail’in Ankara’yla herhangi bir yumuşama için başlıca talebi, Hamas’a desteğin kesilmesi ve Türkiye’de bulunan Hamas mensuplarının gönderilmesi. Benzer şekilde Mısır da Türkiye’yle normalleşme ve diplomatik ilişkilerin tam anlamıyla yeniden tesisi için İstanbul’dan Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah El Sisi’ye karşı muhalif eylemler örgütleyen Müslüman Kardeşler mensuplarına desteğin kesilmesini talep ediyor. Ufak bazı adımlar atan Ankara, Müslüman Kardeşler’e bağlı kanalların hasmane yayınlarını yumuşatmasını istemiş, ayrıca Hamas’la bağlantılı bazı kişilerin sınır dışı edildiği iddia edilmişti. Ancak görünen o ki bu adımlar şu ana dek Mısır’ı da İsrail’i de tatmin etmiş değil. Geçen hafta Kahire’de yapılan ilk resmi Türkiye-Mısır görüşmelerinden de somut bir sonuç çıkmadı.
Bu arada Türkiye Suudi Arabistan’la da buzları eritmeye çalışıyor. Çavuşoğlu 10 Mayıs’ta Riyad’a gitti. Suudi Arabistan Türk mallarına uyguladığı gayri resmi boykotla Türkiye’nin ekonomik sorunlarını derinleştiriyor. İkili ilişkiler, 2018’de muhalif Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesi ve Türkiye’nin bu cinayette Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın iddia edilen rolünü ifşa etmesiyle tepetaklak olmuştu.
İsrail’in Türkiye’ye yönelttiği başka suçlamalar da var. Buna göre Türkiye Harem-i Şerif’te huzursuzluk çıkarma peşinde ve bu maksatla bölgeye ajan provokatörler göndererek Filistinlileri ajite etmeye çalışıyor, ayrıca Hamas’a yardımlar gönderiyor.
Gazze’ye yönelik artan saldırılar ve Donald Trump yönetiminin ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı üzerine Türkiye Mayıs 2018’de İsrail büyükelçisine kapıyı göstermişti. O günden bu yana iki ülkenin de diğer tarafta büyükelçisi yok.
Ankara’yı kulvar değiştirmeye yönelten birden fazla sebep olmuştu. İlk olarak İsrail’le iyi ilişkilerin Washington’ı Türkiye’ye karşı yumuşatacağına inanılıyor. Zira ABD’yle ilişkiler de Türkiye’nin 20 yıllık Erdoğan iktidarında bozulan ittifakları arasında yer alıyor. Diğer bir gerekçe, Türkiye’nin İsrail’le arasını düzelterek İsrail, Yunanistan, Kıbrıs (Rum kesimi), Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında özellikle Doğu Akdeniz’de derinleşen ortaklığı bozabileceği düşüncesi. Ankara’ya göre bu ortaklığın temelinde Türkiye husumeti yatıyor.
Ancak geçtiğimiz aylarda bazı Körfez devletleri, Fas ve Sudan’la resmi ilişkiler tesis eden İsrail bundan aldığı özgüvenle Türkiye’yle arasını düzeltmeye acele etmiyor. Bir başka engel, İsrail seçimlerindeki sonu gelmeyen kısır döngü. Başbakan Benjamin Netanyahu’nun koalisyon hükümetini kuramaması üzerine koalisyonu şimdi Yeş Atid lideri Yair Lapid ve Yamina lideri Naftali Bennett’in yeni “değişim bloku” kurmaya çalışıyor. Başarılı olmaları hâlinde Lapid’in dışişleri bakanı olması bekleniyor.
Lindenstrauss’a göre Lapid, Erdoğan’dan hiç hazzetmediği bilinen Netanyahu’ya göre daha merkezde durduğu halde “Erdoğan karşıtı söylemlerinde lafını sakınmayan” bir isim. “Dolayısıyla Lapid Türkiye’yle yakınlaşmak için can atmayacak ama pragmatik davranabilir. Ne de olsa burada sadece büyükelçilerin geri dönmesinden bahsediyoruz, fazlasından değil.”
Bununla birlikte Lindenstrauss yeni koalisyonda “dünya görüşü çok farklı” isimlerin yer alabileceğini ve bunların “Türkiye konusunda farklı tellerden çalabileceğini” belirtti. Türkiye yanlısı seslerin üstün gelmesi, büyük ölçüde Ankara’nın sergileyeceği davranışlara bağlı olacak. Ancak uzmana göre netice ne olursa olsun “İsrailli Yahudilerin büyük çoğunluğu Erdoğan’dan gelen eleştirilerin tek taraflı ve haksız olduğunu düşünüyor."