Mısır’la başlayıp Körfez ülkelerini kapsaması öngörülen normalleşme arayışı “karşılıksız” tekliflerle tuhaf bir döngüyü izliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’dan gelen koşulların aynı zamanda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ikilisinin taleplerini de yansıttığının farkında ve Kahire’ye heyet gönderirken Suudi Kralı’nı da aradı. Aramanın sebeb-i hikmeti Anadolu Ajansı tarafından şöyle aktarıldı: “Erdoğan, bu hafta idrak edilecek Kadir Gecesi ve yaklaşmakta olan Ramazan Bayramı dolayısıyla Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’e tebriklerini iletti.”
Henüz zamanı gelmemiş bayram ve Suudi Arabistan’da idrak edilmeyen kandil için tebrik sosyal medyada espri konusu oldu. Erdoğan’ın Türk okullarının kapatılması karşısındaki tepkisizliği de hatırlatıldı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Suudi yargısının kararını saygıyla karşılayıp olumlu bir gündemle Riyad’la ilişkileri tamir edeceklerini açıklamasının hemen ardından Suudi Arabistan sekiz Türk okulunu kapatma kararını tebliğ etmişti.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Mısır’la diyalogu ilerletebilmek için Ramazan’ın başlamasını vesile yapıp 10 Nisan’da mevkidaşı Semih Şükri’yi aramış, ikili ilişkilerin normalleşmesine yönelik bir mekanizmanın belirlenmesi için bir heyetin Kahire’ye gitmesi kararlaştırılmıştı. Nihayetinde Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal’ın başkanlığındaki heyet 5 Mayıs’ta Kahire’ye gidip iki gün boyunca Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Hamdi Sanad Loza'nın başkanlıklarındaki heyetle müzakereler yürüttü. İstihbaratçılar arasındaki temasların Dışişleri düzeyine yükseltilmesiyle başlayan bu yeni süreçte taraflar önceliklerini masaya koydu. Bu buluşmadan beklenen işbirliği alanlarının belirlenmesi ve bunları hayata geçirmeye yönelik bir yol haritasının çizilmesiydi.
Ziyaretin başlangıcında Mısır Dışişleri Bakanlığı görüşmeleri “istikşafi” olarak niteleyip ilişkilerin ikili düzeyde ve bölgesel bağlamda normalleşmesine yol açabilecek gerekli adımlara odaklanacağını belirtti. Diplomatik ilişkiler, 2013’te Müslüman Kardeşler iktidarına darbenin ardından maslahatgüzar seviyesine indirilmişti. Türkiye'nin Kahire Büyükelçiliği ve İskenderiye Başkonsolosluğu normal faaliyetlerini hala sürdürüyor.
Gündemde Türkiye’nin dışlandığı Doğu Akdeniz Gaz Forumu, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması, Libya’daki seçim sürecinde işbirliği, Türkiye’de üslenen Müslüman Kardeşler’in durumu gibi konular var. “Mısır Rumlarla değil de Türkiye ile anlaşsaydı 11 bin 500 kilometre kare daha fazla deniz alanına sahip olacaktı” tezini işleyen Türk tarafı özellikle Doğu Akdeniz’de enerji işbirliğini öne çıkarmak niyetinde. Mısır’ın önceliği ise Türkiye’nin Libya’daki güçlerini çekmesi ve Müslüman Kardeşler’e himaye sunmaktan vazgeçmesi. Mısır yönetimine göre bu iki konuda Türkiye atacağı somut adımlarla Arapların iç işlerine karışmadığını göstermiş olacak. Bu iki talep Körfez blokunun ortak beklentisini de yansıtıyor.
Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in 24 Nisan’da Kahire ziyaretinde verilen mesajlar Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi’nin ortaklarını gözettiğini gösteriyordu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Bassam Radi’ye göre iki ülke Arap ulusal güvenliğini korumak ve bölge ülkelerinin egemenliğine yönelik yabancı müdahaleyle yüzleşmek için iki ülke arasında işbirliği ve koordinasyonunun en üst düzeye çıkarılması kararlaştırıldı. Radi bölgesel konularda fikir birliğinin sürdüğünü belirtti.
Dış ilişkiler ağındaki çıkmazlar, özellikle Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminden dışlanması, Libya’da önceki hükümetle imzalanan anlaşmalarla ilgili belirsizliğin sürmesi ve Körfez’i içine alarak büyüyen karşı Arap cephesi Ankara’yı yeni sayfalar açmak için tavizler vermeye hazır hale getirdi. Yine de bu durum, Erdoğan’ı zorlu bir muhatap olmaktan çıkarmıyor. Normalleşme sürecini basit jestlerle başlatmaya çalışırken Mısır’ın dikkatini stratejik çıkarlara ve ekonomik ilişkilere vermesini bekliyor.
İki ülke arasındaki ticari ilişkiler diplomasideki kötüleşmeyi çok da umursamadı. 2014-2020 arasında ikili ticaret hacminin yıllık ortalaması 5 milyar dolar civarında seyretti. 2013’ten beri Sisi’yi şeytanileştirmede büyük bir misyonu yerine getirmiş olan Anadolu Ajansı, normalleşmenin Türkiye’ye önemli fırsatlar sunacağına, özellikle deneyimli Türk şirketlerinin yeni altyapı projelerinden pay alabileceğine dair analizler geçmeye başladı.
Bu arada manidar bir zamanlama ile Anadolu Ajansı’nın yönetimi de değiştirildi. Mısır ise Türkiye’nin geri plana atmak istediği dosyalarla ilgili hassasiyetini koruyor. Bu süreçte Dışişleri Bakanı Şükri’nin “Sözlere değil icraata bakacağız” sözünü kıymete bindiren bir iki gelişme yaşandı.
Herkesin Mısır ziyaretini beklediği sırada Türkiye, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Savunma Bakanı Hulusi Akar, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’le Trablus’a çıkarma yaptı. Sanki Türkiye Libya’da çetin ceviz olduğunu göstermeye çalışıyordu. Elbette Libya Dışişleri Bakanı Necla el Menguş’un Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısında açıkça "Libya'nın egemenliğine saygı çerçevesinde tüm yabancı güçler ve paralı askerlerin varlığının sonlandırılması için Türkiye'ye iş birliği çağrısı yapıyoruz" demesi Türk çıkarmasıyla verilen mesajın gücüne gölge düşürdü. Menguş’un sözleri, Ankara’nın çok önemsediği ikili anlaşmaları garantilemenin kolay olmadığını hatırlattı.
Yine de bir tarafta Mareşal Halife Hafter ve Rus savaş şirketi Wagner’in askerleri dururken Türkiye’ye karşı bu çağrıları gerçek bir baskıya dönüştürecek bir mekanizma yok. Türkiye’ye yakın duranlar bile Ankara ile anlaşmaların kaderini seçim sonrası yeni parlamento ve hükümete bırakmaktan yana. Ankara belki Suriyeli milisleri gözden çıkaracağı bir koz olarak kullansa da Türk askeri varlığını kalıcı kılmak için sınırlarını zorluyor. Fakat Kahire kapısı, Mısır’dan Körfez’e ilişkiler ağında kilit konumuna gelmişken ve Libyalı pek çok aktör bu blokla ortak hareket ederken Erdoğan, bu ülkedeki Türk varlığına askeri boyut katmakta ne kadar ısrar edebilir? Bunu zaman gösterecek.
Mısır’ı işkillendiren diğer konu Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler’i kapının önüne koymayı gerektirmeyecek ara formül arıyor olması. Türk medyası Sisi karşıtlığının simgesi Rabia işaretine ne olacağı sorusu için mesai harcasa da mesele bundan ibaret değil. Dört parmakla gösterilen Rabia işareti, Mısır'da darbenin ardından katliamın yaşandığı Rabiatül Adevviye Meydanı'na atfen gösterilerin sembolüydü. Erdoğan’ın yedi yıldır bütün mitinglerinde kullandığı bu işaret, Mısır’la bozuşmanın da bir simgesiydi. Ne zaman ki Erdoğan bunun sıkıntıya dönüşeceğini sezdi hemen Rabia’ya "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" anlamını yükledi. Yarın da rahatlıkla “Bunun Mısır’la ilgisi yok” diyebilir.
Erdoğan Müslüman Kardeşler’den tamamen vazgeçebilir mi sorusu Rabia’dan daha önemli. Mesela Libya’da Türkiye’nin varlığını canhıraş savunan tarafın Müslüman Kardeşler olduğu dikkate alınırsa Erdoğan ikili oynayabilir. Müslüman Kardeşler’in İstanbul merkezli TV kanallarında Mutaz Matar ve Muhammad Nasır'ın programlarının kaldırılması Kahire’de olumlu not edilmişti. Fakat birkaç hafta sonra bu programlar online olarak geri döndü. Mısırlılar bunu da not etti.
Ayrıca bu kritik süreçte Müslüman Kardeşler Ankara’da temaslarda bulunup güvenceler almaya çalıştı. Mahmut Hüseyin, Hammam Ali Yusuf ve Mithat el Haddad gibi isimlerin yer aldığı bir heyet Saadet Partisi ile de görüştü. Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi Başkan Vekili İbrahim Munir, Türkiye tarafından siyasi mülteci olarak kabul edildiklerini belirtip "Türkiye’ye teşekkür etmeyi borç biliyor, tüm yasalara saygı duymanın yanında ülkenin güvenliğine halel getirmemeyi teyit ediyoruz" açıklamasını yaptı. Bu açıklama bir yanıyla “Türkiye’den gitmemize gerek yok” mesajını içerirken diğer yandan Erdoğan üzerinde mahalle baskısı oluşturuyor.
Bazı Mısırlı yorumcular haklarında mahkeme kararı olan örgüt üyelerinin iadesinin iki ülke arasındaki koordinasyonla sağlanabileceğine inanıyor. Erdoğan ise işler bu noktaya gelmeden, “Ölüme gönderdi” suçlamalarından kaçınmak için bu kişileri üçüncü bir ülkeye gönderebilir. Türk vatandaşlığı edinmiş olanlar ise durumu biraz karmaşıklaştırıyor.
El Arab gazetesine konuşan Mısırlı kaynaklar ise Kahire’nin Müslüman Kardeşler üyelerinin tamamının teslim edilmesi ya da üçüncü ülkeye gönderilmesini şart olarak ileri sürmediğini, bunun yerine haklarında mahkeme kararı olan Mahmud Hüseyin, Yahya Musa ve Alaa el Samahi gibi birkaç ismin iadesiyle yetinebileceğini, buna karşın Ankara’nın son Trablus çıkarmasının Kahire’yi Libya konusundaki taleplerinde daha katı hale getirdiğini belirtiyor. Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Muhammed Hicazi ise Kahire’nin Libya’daki Türk güçleri ve paralı askerlerin çekilmesi şartından vazgeçmeyeceğini, Türk askeri varlığını Müslüman Kardeşler kadar tehdit olarak gördüğünü vurguluyor.
Güven sorunu aşılırsa yeni yol haritasında karşılıklı elçilerin atanması önemli bir dönemeç olabilir. Yine de Kahire ileri bir adım atmadan önce somut gelişmeleri görmek isteyecektir. Türkiye-Mısır normalleşmesi ikili ilişkiler çerçevesini çoktan aştı. Diyalog sürecinin Türk dış siyasetindeki değişiklik beklentilerinden bağımsız ele alınması yanıltıcı olabilir. Kahire ile normalleşmeyi mümkün kılan yeni bir istikamet, Körfez’le normalleşmenin önünü de açabilir. Fakat taraflar henüz yolun başında.