Türkiye’nin 11 ilinde korkunç yıkımlara yol açan 7,7 ve 7,6’lik depremler karşısında kurtarma ve yardım operasyonlarında büyük bir fiyaskoya imza atan iktidar, tepkilerin önünü almak için medyayı sıkboğaz ediyor.
Ülkeyi 21 yıldır yöneten, imar aflarıyla çürük binaları koruyan ve rantı teşvik eden AK Parti, ilk iş olarak olağanüstü hal ilan ederek haberciliğe darbe vurdu. İktidar, Ekim 2022'de çıkardığı “dezenformasyon yasasını” da Demokles’in Kılıcı gibi sallıyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin medyaya parmak sallarken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan “Günü geldiğinde tuttuğumuz defteri açacağız” tehdidi gecikmedi.
Depremin üçüncü günü Twitter’da bant daralmasına gidildi. Gazeteciler eğer iktidara yakın medyadan değillerse “akreditasyon” engeliyle karşılaştı. Gazeteci Sertaç Kayar uluslararası basın için akreditasyon, ulusal basın için turkuaz basın kartı şartı getirilerek çekim yapmalarına izin verilmediğini duyurdu.
Depremle yıkılan illerde toplam 32 gazetecinin ölmesi yereldeki haberciliğe darbe vururken, felâket bölgelerine güçlükle ulaşan Ankara, İstanbul ve Diyarbakır merkezli gazeteciler tehdit ve gözaltılarla karşılaştı.
JinNews muhabiri Sema Çağlak ve Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Mahmut Altıntaş, Urfa-Birecik’te enkazı görüntülerken gözaltına alınıp aynı gün bırakıldı. Evrensel muhabiri Volkan Pekal, Adana’da izinsiz çekim yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı. MA muhabiri Mehmet Güleş Diyarbakır’da gözaltında alınıp röportaj yaptığı kişinin “Burada AFAD yok. Halkımız yalnız bırakıldı” sözlerini söyleyip söylemediği soruldu. Güleş yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla bıraktı.
Hatay’da gazeteci Anıl Olcan’ın bataryası, hafıza kartı ve basın kartı polis tarafından yakıldı. Halk TV muhabiri Ferit Demir, Malatya’da hem polis şiddetine hem de iktidar yanlısı bir kişinin çekiçli tehdidine maruz kaldı. İrem Afşin, Urfa’da polis tarafından tehdit edildi.
Altınözü’nde enkazda hırsızlık yaptığı suçlamasıyla gözaltına alındıktan sonra ölen bir gencin haberini yapan Seyhan Avşar hakkında soruşturma başlatıldı. Yine gazeteciler Mir Ali Koçer ve Merdan Yanardağ ile yorumcu Enver Aysever hakkında soruşturma açıldı.
Ceren Kaynak İskit, Fırat Fıstık, Şirin Payzın, Kazım Kızıl, Sevgi Şahin, Yağmur Kaya, Arzu Efeoğlu, Rabia Çetin, Ahmet Kanbal, Zübeyde Sarı, Gülbahar Altaş ve Şilan Çelik gibi gazeteciler engellemelerle karşılaştı. Etkin Haber Ajansı’nın Twitter hesabı erişime kapatıldı.
İktidarın kontrolündeki medyaya yayınların nasıl yapılacağına dair de istikamet verildi: Bu hiçbir gücün üstesinden gelemeyeceği “asrın felâketi” idi. İktidarın sorumluluklarını örten bir yaklaşımla bütün haberlerde insanların gözüne bu sokuldu: “Asrın Felâketi.” Yayınlar kurtarma ekiplerinin gelmediği ve yardımların ulaşmadığını eleştirilerine kapatıldı.
Daha sonra insanlar hâlâ enkazın altındayken televizyonlara normal yayın akışına geçmesi talimatı gitti. Diken muhabiri Altan Sancar, RTÜK ve iktidar kaynaklarına dayanarak depremden 12 gün sonra hükümete yakın medya kuruluşlarından eğlence programları hariç rutine dönmeleri ve haber programlarında kurtarma çabalarına ağırlık verilmesinin istendiğini yazdı.
Ana akım medyadan Al-Monitor’a konuşan ancak isminin gizli kalmasını isteyen bir editör, “Evet, talimat geldiği doğru. Değişikliği izleyiciler de fark etmiştir. 22 Şubat itibariyle CNN Türk, NTV ve Habertürk dahil ana akım kanallar normal yayın akışına geçti” dedi. Söz konusu editör, “Elbette bu tür talimatlar yazılı olarak gelmiyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve AKP’nin medyadan sorumlu isimleri kanal yöneticileriyle sürekli iletişim hâlinde. Zaten herkes iktidarın hassasiyetlerine göre hizalanmış durumda” diye ekledi.
Diken’e göre haber kanalları için bir dizi tedbir getirildi. Kabalık alanlardan yayın yapılmaması, yayınlara yurttaşların ani girişinin engellenmesi, açıyla çalışmak yerine muhabire odaklanılması, umut veren haberlere, yardımlara ve iktidarın atacağı adımlara ağırlık verilmesi istendi. Talimatların hakkını veren A Haber TV’den Kerim Ulak, insanlar “Çadır yok” diye isyan ederken bir çadırda güzelleme yaptı: “Çadırdan girince bizi antre karşıladı. Antreden geçerek salona geldik. Sonra kiler olarak kullanılan üçüncü bölüm. Çadır 25 metrekare. Oldukça büyük.”
Adıyaman’da “Altı gündür soğuktan donuyoruz” diyen depremzedeyi eliyle iterek uzaklaştıran bir muhabirin görüntüleri de ekrana yansıdı. Seslerini duyurmaya çalışan depremzedelerin önünden mikrofonu çeken ya da sözü derhal stüdyoya bırakan muhabirler de oldu. Sahada görev yapan bir muhabir, Al-Monitor’a, “Konuşturulmuyoruz” diyerek ağlayan meslektaşlarına denk geldiğini aktardı.
Habertürk’te iktidar çevreleriyle yakın ilişkilere sahip Mehmet Akif Ersoy, Hatay’da kurtarma çalışmalarının olmadığını gösteren yayını nedeniyle “dost ateşine” maruz kaldı. AKP’den uyarılar alan ve yandaş medyada linç edilen Ersoy, Al-Monitor’a “Telefon ve internet çekmiyordu, yazılanlardan habersizdim. Vicdanımın sesine göre gördüklerimi aktardım. A Haber izleyenler muhalif yayın yaptığımızı, Halk TV izleyenler yandaş olduğumuzu düşünüyor. Hastalıklı bir fotoğraf var. Ben ne ‘Devlet hiç yoktu’ diyenlere ne de ‘Devlet elinden geleni yaptı’ diyenlerin yanındayım. Tepkilere aldırmıyorum” dedi.
Peki, bu talimatların gitmediği muhalif medyaya verilen mesaj neydi?
RTÜK deprem yayınları nedeniyle kanallara ceza yağdırdı. Milletvekili Ahmet Şık’ın deprem bölgesinden katıldığı yayın nedeniyle Halk TV’ye reklam gelirlerine yüzde 5 para cezası, beş kez program durdurma cezası verildi. Halk TV bir başka program nedeniyle de para cezası aldı. TELE 1’e reklam gelirlerinden yüzde 5 para cezası, beş kez de program durdurma cezası verildi. Fox TV’ye de reklam gelirlerinin yüzde 5’i oranında para cezası kesildi. Ekşi Sözlük kapatıldı. Kapatmaya bir subayın sekiz günlük deprem günlüğünün neden olduğu iddia edildi.
Tabloyu Al-Monitor’a değerlendiren medya ombudsmanı Faruk Bildirici, “İktidarın baskılama ve yönlendirme çabası arama kurtarma faaliyetinden daha hızlı geldi” dedi. Medyanın cendereye alındığına dikkat çeken Bildirici, “İktidarın sözcüleri ve medyası her eleştiriyi ‘dezenformasyon’ ve ‘yalan’ diye niteleyip savuşturmaya çalışıyor. İktidarın beceriksizliğini gizleyen haberleri artırdılar. Yardım faaliyetlerinin ne kadar harika gittiği güzellemeleri yapıyorlar. 44 bin insan öldü ama Erdoğan’ın ne bir sorumluluğu ne de hatası var!” diye ekledi.
Buna karşın bağımsız medyanın başarılı bir sınav verdiğini düşünen Bildirici, “Bütün engellemelerine rağmen iktidarın yetersizliğini ve yönetimi merkezileştirip bütün karar mekanizmasını tek kişinin talimatına bağlamanın asıl felaket olduğunu topluma aktardılar. Gerçeği örtme çabası onlar sayesinde başarısızlığa uğradı” ifadelerini kullandı.
Hatay’a güç bela ulaşmayı başaran gazeteci Serdar Akinan da Al-Monitor’a medyanın sahadaki görünürlüğüne dair izlenimlerini şöyle aktardı: “Daha önceki benzer felaketlerden alışık olduğumuz gazeteci ordusu, canlı yayın arabaları çok azdı. Hatta Adıyaman’a gece vardığımızda antenleri kapatılmış canlı yayın arabalarını gördüm, sessizlik hâkimdi. Birkaç kişi dışında yaşananları tüm çıplaklığıyla aktarmaya çalışan televizyoncu yoktu. Fakat internet medyası bu sınavı iyi verdi.”
Ana akım medyaya çöken iktidar, imkânları çok kısıtlı olan bağımsız yayın platformlarının etkisinden korkuyor. Gazetecilerin başına gelenler seçim sürecinde sansür mekanizmalarının nasıl işleyeceğine dair de fikir veriyor.