Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin 2053’te net sıfır emisyona ulaşma hedefi esas alınarak hazırlanan ve 2035’e kadar atılacak adımları içeren Türkiye Ulusal Enerji Planı’nı açıkladı. Planda toplam enerji tüketiminde 2020’de yüzde 21,8 olan elektrik enerjisinin payının 2035’te yüzde 25'e ulaşması, bunun içinde de yenilenebilir kaynakların payının yüzde 52'den yüzde 65'e çıkarılması hedeflendi.
Planda, Türkiye’nin 2020 sonunda 95,9 gigavat (GW) olan elektrik kurulu gücünün 2035’te 190 GW’a çıkarılması öngörülüyor. 2035’e kadar devreye alınması gereken yaklaşık 97 GW’lık yeni elektrik kapasitesinin dörtte üçünün yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması, böylece payını da yüzde 65'e ulaştırması olumlu bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak planda Türkiye’nin elektrik üretiminde kömür ve doğal gaz kullanan termik santrallerin 2020’de yüzde 57,6 olan payının 2035’te yüzde 34,2’ye çekilmesi öngörülse de bu daralma sektör uzmanları tarafından yetersiz görülüyor. Nükleer enerjinin payını artıracak ikinci elektrik santrali yatırımı da eleştiriliyor. Uzmanlar, yenilenebilir kaynak payının daha kısa sürede daha fazla artırılmasını da mümkün görüyorlar.
Pandemi sonrası arz eksikliği ile artan ham petrol, doğal gaz fiyatları ile başlayan küresel enerji krizi, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte baş gösteren doğal gaz tedarik sorunlarıyla birleşti ve ülkelerin enerji kaynaklarında dışa olan bağımlılığın en aza indirilmesinin ne denli önemli olduğu bir kez daha görüldü. Bu kapsamda enerji arz güvenliğinin sağlanması başta olmak üzere iklim krizine karşı “yeşil dönüşümün” hızlandırılması, yenilenebilir enerji üretim kapasitesinin artırılması daha da önem kazandı.
Türkiye ekonomisinde büyüme iştahı, enerji talebini de artırdı. 2000-2021 yılları arasında yıllık elektrik enerjisi talebi dünyada ortalama yüzde 3 artış gösterirken, Türkiye’de bu oran yaklaşık yüzde 4,6 olarak gerçekleşti. İhtiyacı karşılamaya çalışırken yenilenebilir enerjinin payını artırmak yaşamsal önemde. Türkiye’nin 2020 yılında birincil enerji kaynaklarında ithalat yüzde 70 ve yenilenebilir kaynakların payı yüzde 16,7’den ibaret.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye Ulusal Enerji Planı’nda da hem toplam enerji tüketiminde hem de enerjinin önemli bir bileşeni olan elektrik üretiminde yenilenebilir kaynakların payının artırılması öngörüldü. Plana göre toplam enerji tüketiminde yenilenebilir kaynakların payı 2025’te yüzde 18,4’e, 2035’te de yüzde 23,7’ye çıkarılacak. Elektrik enerjisinin nihai enerji tüketimi içindeki payı yüzde 25’e yaklaşacak. Bunun için de elektrik kurulu gücü 190 GW’a ulaşırken bu toplamın kaynak olarak yüzde 28’ini güneş, yüzde 16’sını da rüzgâr oluşturacak. Diğer yenilenebilir enerji kaynakları için kurulu güç hidroelektrik santrallerde 35,1 GW, jeotermal ve biyokütle enerji santrallerinde toplam 5,1 GW seviyesine yükselecek. Böylece yenilenebilir enerjinin toplam elektrik kurulu gücündeki payı 2025’te yüzde 52’ye, 2035’te yüzde 65’e kadar çıkacak.
Yenilenebilir enerji kaynakları arasında en büyük kapasite artışı güneş enerjisinde hedefleniyor. Türkiye’nin 2022 sonunda 9,3 GW olan güneş enerjisi kurulu gücünün 2035’te 53 GW’a yükselmesi planlanıyor. Bu yüzde 470’lik bir artış demek.
Türkiye Ulusal Enerji Planı’nı Al-Monitor’a değerlendiren Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği Direktörü Bengisu Özenç, daha yüksek yenilenebilir enerji kapasitesiyle fosil yakıt payını daha erken aşamada azaltmanın mümkün olduğunu belirtiyor.
Özenç yenilenebilir enerjiye odaklanmanın gerekliliğini şöyle ifade etti: “Yenilenebilir enerji yatırımlarını değerlendirirken ithal yakıt maliyetlerinden kaçınma ve iyileşen cari denge önemli. Ama gittikçe önemli hâle gelen diğer bir etkiyi enflasyon üzerinde görüyoruz. Yüksek enflasyonun küresel bir sorun olduğu günümüzde yenilenebilir enerji yatırımlarının enflasyonla mücadelede ön plana alındığını görüyoruz.”
Bengisu Özenç, “Ulusal Enerji Planı’na baktığımızda, yalnızca beş yıl öncesinde Milli Enerji ve Maden Stratejisi’nde öngörülen yılda 1 GW güneş ve 1 GW rüzgâr kapasitesi artışının, plan döneminde sırasıyla 3,1 GW ve 1,4 GW olarak güncellenmiş olması söz konusu. Bu durum, yenilenebilir enerji teknolojileriyle ilgili hızlı gelişimi de gözler önüne seriyor. Sektör temsilcilerinden aldığımız bilgiler, özellikle rüzgâr kapasitesinde çok daha yüksek artışların sağlanabileceği yönünde” yorumunu yapıyor.
Yenilenebilir enerjiye yönelişin olumluluğuna rağmen, plan hem kömür hem nükleer yatırımlarına yer vermekten de geri durmuyor ve sektör uzmanları bu durumun akıl dışılığına parmak basıyor. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Makine Mühendisleri Odası Enerji Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz da Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmede, “Plan değil bir plansızlık söz konusu. Mevcut kurulu güç kadar ithal kömür ve doğal gaz santrali kuruluyor, bu da dışa bağımlılığı artıracak bir unsur” diyor. Türkyılmaz’a göre enerji üretiminde inisiyatif kamuya geçmeli ve yenilenebilir kaynakla üretime kamu sektörü eliyle daha çok ağırlık verilebilir, verilmeli.
Bakanlık planında ikinci bir nükleer santral yatırımına yer verilirken nükleer santralin elektrik kurulu gücünde payının 2035’te 7,2 GW’a çıkarılması öngörülüyor. Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Özdağ da Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmede Akkuyu’da Rusya ile yapılan nükleer santralin ekonomik akla uymadığını belirtiyor ve şöyle diyor: “Normalde baktığınız zaman dünyada bu işin kilovat saatinin maliyeti 5-6 cent. Bizim yaptığımız anlaşmada ise 13-14 cent.”
Özdağ, yeni nükleer santral yapımlarına yeşil ışık yakılmamasını, Türkiye’nin güneyindeki Akkuyu’ya ek olarak kuzeyinde Sinop’ta yapılması planlanan santrale kesinlikle karşı çıkılması gerektiğini belirtiyor. Sağlık riskini de vurgulayan Özdağ şöyle diyor: “Halkın nükleer santral konusunda endişelenmesini istiyoruz. Güvenmesinler, sorgulasınlar. Radyasyon kömür, duman, is gibi beş duyu organımızla algılayabileceğimiz bir şey değil. Bir radyoaktiviteyi algıladığımız zaman hücrelerimiz zaten bozulmuş oluyor. Biz bu santrali ne Türkiye’de, ne çevremizde, ne de dünyada istiyoruz. Çünkü insanlık nesli tehdit altında.”