Yüzde 70'lik alanı deprem riski altındaki Türkiye'de 6 Şubat’ta Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesinde 7.7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. İlk depremin ardından en büyüğü Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğünde olmak üzere toplam 312 deprem daha yaşandığı resmi makamlarca bildirildi. Türkiye’nin güney ve güneydoğusunda yer alan Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis ve Malatya illerini etkileyen bu depremlerde 7 Şubat itibariyle ölü sayısı 3 bin 500’ü, yaralı sayısı da 22 bini aştı.
Deprem sonrası arama-kurtarma ile görevli personel, araç-gereç, iş makinası yetersizliği büyük eleştiri topladı. Resmi görevliler, aradan 24 saat geçmesine karşın birçok enkaza erişememişti. Havaalanı, hastane, okul gibi resmi yapılar dâhil olmak üzere, deprem yönetmeliğine uygun inşa edildiği iddia edilen birçok yapının depremde yıkılması, hasar görmesi, yine ağır eleştirilerin hedefi oldu. Gerçek şu ki bir deprem ülkesi olan Türkiye’de şehircilik ve afet yönetimi, bu ağır deprem sınavından da geçemedi ve gözler, iktidarın kararlarına, özellikle merkezi bütçede deprem sorununa ayrılan paylara da döndü.
Yirmi bir yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin deprem riski altındaki şehirciliğe, afet yönetimine yeterli kaynak ayırmadığı, bütçe verilerinden açıkça görülebiliyor. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın hazırladığı “Program bütçe” verilerine göre 2022’de faiz için bütçenin yüzde 14’ü harcanırken deprem başta olmak üzere afet önlemek için hazırlanan programlara ancak yüzde yarım dolayında pay ayrıldı.
“Ne yazık ki 330 km boyunca kentlerde yıkımlar 6000’i buldu. Elde yalnızca 245 kurtarma takımı olunca TC Yönetimi, AFAD göçük altında kalanları kurtarmada yetersiz kaldı. 7 Şubat 2023 sabahı ne yazık ki -5C’de donarak ölmüş yurttaşlarımızla karşılaşmaktan korkuyorum.” Bu ifadeler Türkiye’nin önemli deprem uzmanlarından Prof. Dr. Ahmet Ercan’a ait. Eleştiriler birçok objektif kurum ve kişilerce de yöneltildi. İçişleri Bakanlığına bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması, afetlere müdahale edilmesi ve afet sonrasındaki iyileştirme çalışmalarının süratle tamamlanması görevini yerine getiremiyordu. Bunda eldeki imkânların yetersizliği kadar yönetim becerisindeki eksikliklere de dikkat çekiliyordu.
10 ilde 13,5 milyon insanı etkileyen deprem, bu illerdeki yapı stokunun kalitesini, depreme dayanıklılık boyutunu da sorgulattı. Bu illerdeki kentleşmede, yapılaşmada büyük ihmaller olduğu, depremin sonuçlarından görülebiliyordu. Sonuçta, bu sorunlar iktidar nezdinde ne kadar önemsenmiş, bunun ifadesi olarak da bütçe kaynaklarının ne kadarı bu yaşamsal alana ayrılmıştı? Bu sorunun yanıtı, bütçe verilerinden görülebiliyor.
Bütçe sonuçlarına göre deprem riskini azaltmayı hedefleyen "Şehircilik ve Risk Odaklı Bütünleşik Afet Yönetimi" programına harcananlar 2022’de 21,2 milyar TL (yaklaşık 1,3 milyar dolar) tutarındaydı. Buna karşılık bütçeden faiz harcamaları aynı yıl 325 milyar TL’ye ulaştı. Döviz kuru artışının önünü kesmek için uygulanan “kur korumalı mevduat” için bütçeden yapılan ödemeler ise 2022 bütçesinden 93 milyar TL’nin harcanmasını gerektirdi. Bu “örtülü faiz”, açık faiz harcamalarına eklendiğinde, bütçenin yüzde 14’üne ulaşılıyordu. Oysa şehircilik ve afet yönetimi programına ayrılan tutar, bütçe harcamalarının yüzde yarımı dolayındaydı. Din eğitimi ve hizmetlerine ayrılan bütçe bile bu yaşamsal afet yönetimi programını geçiyordu.
Başta İstanbul olmak üzere deprem riski yüksek bölgelerde depreme dayanabilecek bir yapı stokuna sahip olmak öncelikli hedefler arasında olmak gerekirken, bu amaçla izlenen “kentsel dönüşüm” programlarında da önemli performans düşüklüğü var ve bu, iktidarın 2023 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda ifade ediliyor. 2021 sonrası başlayan çalışmalarla 870 bini aşkın bağımsız birimin riskli yapı olarak saptandığı belirtilirken karşılaşılan sorunlar şöyle ifade ediliyor: "Kentsel dönüşüm ihtiyacı olan alanların sayısı ve büyüklüğü artmış olup dönüşüm uygulamalarının aynı anda yürütülmesinde mali, idari ve teknik zorluklar ortaya çıkmaktadır. "
Gerek parlamentoda gerekse bilim dünyasında deprem ile ilgili yapılan uyarılara iktidarca yeterince önem verilmediği de yükselen eleştiriler arasında. Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür, son deprem sonrası sosyal medyadan yaptığı bir paylaşımda şöyle yazdı: “Bu depremin gelmekte olduğunu yerbilimciler olarak söyleye söyleye, yaza yaza dilimizde tüy bitti. Hiç kimse ne diyorsunuz diye tepki bile vermedi.”
Parlamentoya getirilen deprem ile ilgili önergelere de iktidar partisi kayıtsız kalmış görünüyor. Gazeteci Mehmet Kızmaz Temmuz 2018'den bu yana deprem ile ilgili Meclis'e sunulan tüm araştırma önergelerini incelediğini ve 75 önergeden ancak beşinin kabul gördüğünü bildirdi.
Depreme karşı farkındalık çalışmaları da yetersiz bulunuyor. Binalarda depremin doğrudan ve dolaylı neden olduğu maddi zararların karşılanması amacıyla çıkarılan sigorta (DASK) kapsamındaki daire sayısı 2022 yılında 10,8 milyonu ancak bulurken bunun sigortalılık oranının yüzde 54 olması anlamına geldiği bildiriliyor. En fazla sigortalılık oranı yüzde 62,7 ile Marmara Bölgesi’nde.
Son depremlerin ağırlıkla etkilediği dört alt bölge, Türkiye’nin orta gelişmişlik düzeyinde ve Türkiye milli gelirindeki payları yüzde 12 dolayında. Depremden en çok zarar gören Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye alt bölgesi, 2021 Türkiye milli gelirinden yüzde 2,7 pay aldı. Bölgenin kişi başına geliri 6 bin 427 dolar ve Türkiye ortalamasının üçte ikisine yakın bir kişi başına geliri var. Depremin en sert vurduğu bir diğer bölge Gaziantep, Adıyaman, Kilis alt bölgesinin kişi başına geliri 7 bin dolara yakın. Malatya, Elazığ, Bingöl alt bölgesinin kişi başına geliri ise 5 bin 600 dolar dolayında. Bu da Türkiye ortalamasının yüzde 58’i dolayında bir gelir.