Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı ile kontrol ettiği Afrin ile Fırat Kalkanı Harekât bölgeleri 11 Ekim’den itibaren İslamcı güçler arasındaki güç kavgasıyla trajik bir değişime sahne oluyor.
Terör örgütleri listesindeki Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Türkiye’nin şekillendirdiği Suriye Milli Ordusu (SMO) bileşenlerinden Hamza Tümeni, Süleyman Şah Tümeni (Ebu Amşa Grubu) ve Ahrar’uş Şam’ı yanına alarak Afrin’e girdi. HTŞ ve ortakları 13 Ekim itibariyle SMO içindeki Üçüncü Kolordu’nun ana bileşeni Cephet’üş Şamiyye ile Ceyş’ul İslam’ı bölgeden çıkardı.
Türkiye’ye yakın örgütlerin başında gelen Müslüman Kardeşler’le bağlantılı Feylak’uş Şam’ın direniş göstermeyip HTŞ’ye yol verdiği görüldü. Bu örgüt İdlib’den Afrin’in Cinderes beldesine geçiş güzergâhındaki Deyr el Balut’u kontrol ediyordu. Cinderes’te ise SMO içinde doğu örgütleri olarak bilinen Ahrar’uş Şarkiyye ve Ceyş’uş Şarkiyye’nin direnişi kısa sürdü. Mabatlı’da Mu’tasım Tümeni’nden aldığı desteğe rağmen Cephet’uş Şamiyye fazla tutunamadı. 2014’te İstanbul’da kurulan Suriye İslami Meclisi de HTŞ’ye genel direniş çağrısı yaptı. 13 Ekim itibariyle HTŞ’nin ele geçirdiği kasaba ve köy sayısı 26’yı buldu. Afrin’e batıdan ilerleyen Süleyman Şah da 13 köyü ele geçirdi. Hamza Tümeni’nin de Afrin’in kuzeybatısını kontrol altına aldığı görüldü.
Haziranda Ahrar’uş Şam ile Cephet’üş Şamiyye arasında El Bab’da başlayıp Afrin’e sıçrayan husumet sırasında HTŞ yine Afrin’in bazı bölgelerine girmiş ancak Türkiye’nin devreye girmesiyle çekilmişti.
HTŞ bu sefer Afrin’de durmayıp Azez’e yöneldi. Bölgedeki diğer SMO grupları teyakkuza geçerken Azez yolu üzerindeki kilit belde Kafr Cennet’te şiddetli çatışmalar yaşandı. Üçüncü Kolordu Komutanı Abdüsselam Hamidi sivillerin kanı akmasın diye Afrin’den çekildiklerini açıkladı.
Ahrar el Şam ve Hamza Tümeni, Halep’in kuzey kırsalında Duveyr el Hava ve İhtarin’in yanı sıra Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elindeki Menbic’e geçiş kapısı El Hamran’ı ele geçirdi. Cebhet’uş Şamiyye El Bab kırsalında da mevzi kaybetti.
HTŞ’nin ne yapmak istediği 13 Ekim gecesi Bab el Heva sınır kapısında Türk yetkililerin gözetiminde Üçüncü Kolordu ile masaya oturduğunda anlaşıldı. HTŞ tüm askeri grupların tek komutada birleşmesi, buna uymayanların varlığına izin verilmemesi, askeri grupların sivil idareden ve yerleşim merkezlerindeki kontrol noktalarından çekilmesi, silahlı grupların rejim ve SDG ile kesişme noktalarına yerleşmesi, iç güvenliğin HTŞ’nin Kurtuluş Hükümeti’ne bağlı Genel Emniyet İdaresi’ne bırakılması şartını koştu. HTŞ ayrıca Ceyş’ul İslam’ın bölgeyi terk edip Barış Pınarı bölgesine gitmesini istedi.
HTŞ’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgesine girmesi anlamına gelen ateşkes şartları 16 Ekim’deki üçüncü tur görüşmelerde kabul edildi. Ancak resmen ne duyuruldu ne de teyit edildi. Anlaşmanın nasıl yerine getirileceğine dair tartışmaların sürdüğü aktarıldı. Afrin’de HTŞ’nin tuttuğu yerleri Ahrar el Şam’a bırakacağı da öne sürüldü. Suriye İnsan Hakları Gözemevi’ne göre 16 Ekim’de Afrin’de HTS ve Türk askerleri tarafından ortak devriyeler başlatıldı.
İslamcı cephe içindeki husumetin birkaç yıllık geçmişi var: 2017’den itibaren bölünmeler yaşayan Ahrar’uş Şam bundan Cephet’üş Şamiyye’yi sorumlu tutuyordu. Cephet’üş Şamiyye’ye katılmış Ahrarcılar silahlarıyla birlikte eski örgütlerine dönünce çatışmalar çıkmıştı. HTŞ de Ahrar’dan yana tavır almıştı.
HTŞ’nin Ahrar, Hamza ve Süleyman Şah’ı Truva Atı olarak kullandığı düşünülüyor. Son çatışma, aktivist Muhammed Ebu Ghanum ve hamile eşinin 7 Ekim’de El Bab’da öldürülmesiyle tetiklendi. Cinayetten Hamza Tümeni sorumlu tutuluyordu.
Afrin 2018’den beri SMO’nun elinde yağma, fidye ve haraç olaylarıyla gündemde. Afrin’e tanklarla gelen HTŞ Kürtlere güvence verdi: “Kürt toplumu kardeşlerimizdir, onlar o bölgelerin insanlarıdır ve onları korumak ve onlara hizmet etmek bizim görevimizdir.” HTŞ’nin gecikmeden Genel Güvenlik İdaresi’ni Afrin’e getirmesi bölgeden çıkmayı düşünmediğini gösterdi.
Astana mutabakatları çerçevesinde Türk askerinin İdlib’in çeperlerine konuşlandığından beri Milli İstihbarat Teşkilatı’nın HTŞ ile koordinasyonu fena değil. Ancak Ankara’nın Şam’la uzlaşma arayışı SMO gruplarının keyfini kaçırdı. HTŞ de durumu fırsata çevirdi. HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani, İdlib’de liderliğini pekiştirirken Ebu Ahmet Zakur (Cihad İsa el Şeyh) ve Ebu Mariye el Kahtani (Meysar Ali Musa el Cuburi) gibi önde gelen adamları SMO örgütlerini içerden fethetmeye çalışıyordu. Colani geçen yaz Kurtuluş Hükümeti’nden daha fazla alanı kontrol etmeye hazır olmalarını istiyordu.
Hazirandaki müdahaleden farklı olarak Türkiye’nin tarafların anlaşması için rolünü arabuluculukla sınırlaması, HTŞ’nin hamlesine zımnen onay verdiği anlamına geliyor. Anlaşma uygulanmaz da çatışmalar yayılırsa tabii Türkiye’nin tutumu değişebilir. Elbette Türk yetkililer HTŞ’ye yeşil ışık yakıldığı suçlamasını kabul etmiyor.
Ancak Türkiye’nin sessizliği ve arabulucu pozisyonundan iki zıt anlam çıkarılıyor. Birincisi Türkiye Suriye siyasetinde değişikliğe giderken bölgeyi HTŞ’ye bırakıyor. Şam’la uzlaşma hâlinde HTŞ’yi kamyonun altına atmış olacak. HTŞ terör örgütü sayıldığı için Türkiye bundan sorumlu tutulamayacak.
İkincisi Türkiye SMO’yu istediği noktaya getiremedi. Ortak komuta sözde kaldı. Başıbozuk SMO bileşenleri yağmacı alışkanlıklarını bırakmadı. Ankara HTŞ eliyle sahaya çekidüzen vermek istiyor. Şam’la anlaşmaya giderken elinde birleşik bir güç olacak. Bu da Türkiye’nin elini güçlendirecek. Şam, ortak komuta ve idarede buluşan güçlü bir muhalif cephe ile karşı karşıya kalacak.
Türkiye’nin muhalif güçleri kamyonun altına atmak için ortamı hazırladığı yorumu aceleci bir çıkarım olabilir. Ankara terör örgütlerini desteklediği suçlamasını hiç umursamadı. Yine de HTŞ kontrolünün genişlemesi Şam ve müttefiklerinin “terörle mücadele” argümanını güçlendirecek. Bu tablo için uluslararası alandan destek almak da zor. Şam’la uzlaşma olacaksa Türkiye’nin HTŞ’ye kalkan olan konuşlanmadan vazgeçmesi gerekecek.