Merkez Bankası, haziran ayı cari açığını 3,4 milyar dolar olarak açıkladı. Önceki üç ayın açığını da 444 milyon dolar artırınca yılın ilk altı ayının cari açığı 32,4 milyar doları, yıllığı da 32,6 milyar doları geçti.
İktidarın seçim düzlemine canlı bir ekonomi ile gitme stratejisi yüzde 80'e dayanan bir enflasyon yan etkisiyle yol alırken, büyüme için gerekli ithalat hız kesmedi. İthalat faturası, dünya fiyatlarındaki hızlı artıştan ve TL'nin hızlı değer kaybından etkilenerek oldukça kabardı. İthalatın yüksek seyrine karşın ihracatın boyu kısa kalınca dış ticaret açığı büyüdü, açığı daraltması beklenen turizm gelirleri görece artsa da yetersiz kaldı ve ilk altı ayın cari açığı 32,4 milyar doları aştı.
Yılın geri kalan kısmında, enerji fiyatlarının göreli düşüşü ve dünya ekonomisindeki durgunluğun emtia fiyatlarını düşürücü etkisine rağmen ithalat yüksek seyrini koruyacak gibi görünüyor. Sanayicilerin tedbir olarak stoka ithalat yapmaları da ithalatı kabartıyor ve sonuç, finansmanı zor bir cari açığı getiriyor.
İlk altı ayda cari açık daha çok “net hata noksan” diye adlandırılan kaynağı belirsiz kanallardan ve rezervlerden finanse edildi. Ama sonrasında bunun sürdürülebilirliği kuşkulu. Bu durum döviz fiyatlarını önümüzdeki aydan itibaren yeni bir tırmanışa zorlayabilecek.
Ödemeler dengesi, milli gelirin büyüdüğü yıllarda sıkça görüldüğü üzere bu yıl da büyük açıklar vermeye başladı. 11 Ağustos'ta Merkez Bankası'nın bildirdiği 3,4 milyar dolarlık haziran açığıyla beraber cari açık yılın ilk yarısında yaklaşık 32.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçime kadar ekonomiyi canlı götürme arzusunun devam etmesi hâlinde verilecek aylık en az 3-4 milyar dolarlık açıklarla yıl sonunda cari açık 40 milyar doları rahatlıkla geçebilecek. Özellikle cari açığın finansmanında yaşanan sorunlar, döviz fiyatını, onun da etkisiyle yüksek enflasyonu daha da olumsuz etkileyecek.
Cari açığın ilk altı ayda bu büyüklüğe ulaşmasında en önemli etkeni yüksek seyreden ithalat oluşturdu. Özellikle net enerji ithalatı, artan dünya fiyatları nedeniyle de aylık 7-8 milyar dolarlık bir fatura getirdi. Haziran itibariyle son 12 aylık net enerji ithalatı 70,6 milyar dolara yaklaştı. Tırmanan ithalatın finansmanına ihracat ve turizm gelirleri yetmeyince açık büyüdü.
İktidarın cari açık ve diğer döviz yükümlülüklerini yönetemeyeceğinden endişe eden sanayicilerin ve ithalatçıların hammadde, yarı mamul, makine-teçhizat ithalatını öne çektikleri ve stok yaptıkları biliniyor. Bu da ithalatı tırmandırıcı bir etki yarattı. Endişe ve güvensizlikten de kaynaklanan bu ithalat artışı haziran ayında bir önceki yılın haziran ithalatını yüzde 40 aştı ve 30 milyar dolara yaklaştı. Turist girişindeki tırmanışa karşılık turist başına gelirin 750 doların altında seyri, turizm dövizinin ithalatı finanse etmesine yeterince katkıda bulunamıyor.
Artan cari açığın finansmanı ise giderek güçleşiyor.
Doğrudan yatırım girişi artmak bir yana, azalma eğiliminde. Doğrudan yatırım kategorisinde yer alan gayrimenkul satışları ilk altı ayda 3,5 milyar dolara ulaşırken yıl sonuna kadar 7 milyar doları bulabilir. Buna karşılık “gerçek” doğrudan yatırımlar ilk altı ayda 540 milyon dolar tutarında net çıkış kaydetti.
Hisse senedi ve devlet kâğıtlarına gelmesi umulan portföy yatırımcıları da gelmek yerine çıkıştalar hep.
Geride mevduat ve swap, bazen kredi biçiminde kaynak temini yolu kalıyor. Burada da Türkiye’nin CDS priminin zaman zaman 900 baz puana kadar çıkmış olması, borçlanmayı fahiş fiyatlara taşımış durumda.
Dolayısıyla, ilk altı ayda 32,4 milyar dolarlık cari açığı finanse etmesi umulan yabancı kaynak girişi 2,6 milyar doların altında kaldı.
Böyle olunca finansman yükü, rezervlerin ve kaynağı belirsiz döviz girişinin üstüne kaldı. İlk altı ayda rezervlerden açığın finansmanı için 12,3 milyar dolar kullanıldığı anlaşılıyor. Kalan 17,5 milyar dolarlık finansmanın ise “net hata noksan” kaleminden karşılandığı anlaşılıyor. Bu, kaynağı belirsiz bir finansman olup daha çok da dövizlerini dışarıda tutan kişi ve firmaların dövizi içeriye taşımalarıyla gerçekleştiği tahmin ediliyor.
“Net hata noksan” kaleminin ilk altı ayda 17,5 milyar dolara varması, açığın yüzde 54’ünün bu yolla finansmanı anlamına geliyor. Benzer bir durum 2018 kriz yılında yaşanmış ve yıllık 22 milyar dolarlık cari açığa 11 milyar dolarlık sermaye çıkışı eklenince 33 milyar dolarlık açığın finansmanın 10 milyar doları rezervlerden, 23 milyar doları da net hata noksan kaleminden karşılanmıştı. 2022’de kaynağı belirsiz kanallardan döviz girişinin ilk altı ayda 17,5 milyar doları bulması, yılın tamamında tutarın 20-25 milyar dolar aralığında bir miktara ulaşacağı tahminine dayanak oluşturuyor. Bu da ekonomideki şeffaflığın ne kadar yetersiz olduğunun bir başka göstergesi.
İlk altı ayın cari açığı 32,4 milyar doları bulurken temmuzda cari açığın daha da yüksek gerçekleştiği tahmin ediliyor. Ticaret Bakanlığı’nın dış ticaret verileri, temmuzda ithalatın, dünya enerji fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle 29,1 milyar dolara indiğini ama ihracatın da özellikle Avrupa pazarındaki daralma ile 18,5 milyar dolara düştüğünü, dolayısıyla dış ticaret açığının 10,6 milyar dolara çıktığını gösteriyor. Bu, 2022 Mayıs ayındaki dış ticaret açığının tekrarı demek. Mayısta cari açık 6,5 milyar dolar gibi yüksek bir yere çıkmıştı. Ama temmuzda bu kadar yüksek olmayacak çünkü turizm gelirleri daha yüksek gelecek. Yine de temmuzda 4 milyar dolar dolayında bir açık ihtimali güçlü görünüyor. Bu tahmin tutarsa, ilk yedi ayın açığı 36,5 milyar dolara çıkacak ki bu da endişe verici.
Cari açığın finansman sorunu kadar önümüzdeki 12 ayda çevrilmesi gereken dış borç tutarı da önemli ve ikisinin toplamı, temini gereken dış kaynağı veriyor. Yıllığı 40-45 milyar dolara ulaşması söz konusu cari açığa ek olarak 182,3 milyar dolarlık dış borç 12 ayda çevrilmek durumunda. Borçlu bazında değerlendirildiğinde, bu borç toplamının yüzde 19’u kamu sektörünün, yüzde 16,1’i Merkez Bankası’nın, kalan yüzde 65’i de özel sektörün.
Cari açığın büyümesi karşısında yabancı kaynak girişinin olmaması ve buna ek olarak önümüzdeki 12 ayda 182,3 milyar dolarlık dış borç ödemeleri, döviz talebi ve döviz fiyatı üstünde eksilmeyen bir basınç oluşturuyor. Döviz talebi yükselince dolar kuru da yerinde durmuyor. Dolar kurunun ağustosun ilk haftasında ortalaması 17,9 TL’yi buldu. Bu, temmuzun ilk hafta ortalamasına göre yüzde 6,5 artış demek ve ağustos tüketici fiyatlarını olumsuz etkileyen bir değişken.
Her döviz artışı, iktidar için kontrol edemediği enflasyonda yeni bir sıçrama tehdidi, seçmen öfkesinde de yeni bir kabarma demek.