Lübnan Silahlı Kuvvetler komutanı General Josef Aun, İsrail’in Lübnan sularını ihlal etmesi halinde askerlerin ne yapması gerektiğini sorduğunda Başbakan Saad Hariri anında “Ateş açın.” diye yanıt verdi. İsrail’le deniz sınırı nedeniyle yaşanan kavga Lübnan’da siyasete egemen olurken ABD Dışişleri Bakanlığı’nın tepe isimlerinden David Satterfield, taraflar arasında ortak zemin bulmak veya en azından kavganın kontrolden çıkmasını önlemek için üç haftadır mekik diplomasisi yürütüyor.
Hariri’nin kuvvetli sözleri Lübnan merceğinden değerlendirilmeli ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın geçen haftaki konuşmasına yanıt olarak görülmeli. Nasrallah, İsrail’in Lübnan sularına giremeyeceğinin teminatı olarak başında bulunduğu Hizbullah’ı göstermişti.
Lübnan’ın kaygıları gaz arama çalışmalarıyla ilgili. Kariş gaz sahasında faaliyete geçen İsrail’in yönlü sondaj yaparak ihtilaflı bir alan olan bitişikteki Blok 9’da Lübnan’ın önüne geçmesinden endişe ediliyor.
Lübnan’ın mart 2013’te yayımladığı münhasıran ekonomik bölge haritası iki ülkenin de üzerinde hak iddia ettiği küçük bir üçgeni içeriyordu. Beyrut yönetimi, ilk arama lisansı ihalesinde ihtilaflı alanın içine uzanan Blok 9’a öncelik vermişti. İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ın 31 Ocak’ta Lübnan’ın arama çalışmalarına “provokatif” demesiyle birlikte taraflar arasında tehditler uçuşmaya başladı.
Gerilimin yükselmesiyle Lübnan yeniden Washington’ın radarına girdi ve John Kerry’nin haziran 2014’teki ziyaretinin ardından ABD’den ilk kez bir dışişleri bakanı Beyrut’a gitti. Bu ziyaret, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2012-2016 döneminde önce Frederic Hof, sonra Amos Hochstein eliyle yürüttüğü arabuluculuk çabalarına yeniden başladığının işareti oldu.
Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’u 15 Şubat’ta Beyrut’a getiren üç öncelik olduğu anlaşılıyor: Akdeniz gazının sorunsuz akışını sağlamak, İsrail ve Kıbrıs’taki ABD şirketlerini olası bir çatışmadan korumak ve İsrail’le Lübnan arasındaki deniz sınırı kavgasında Hizbullah’ın devreye girmesini önlemek.
Beyrut’ta beş saat kalan Tillerson, o binadan o binaya geçerek Cumhurbaşkanı Mişel Aun, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Hariri’den oluşan “troyka” ile görüştü. ABD’nin arabuluculuğuna verilecek yanıtı belirlemek için üç liderin de defalarca görüşmesi gerekti. Berri İsrail’in caydırılmasına odaklanan şahin çizgiyi, Hariri ise pragmatik kanadı temsil ediyor. Hariri, Tillerson’la düzenlediği basın toplantısında “Lübnan için ve herkes için adil olacak” bir çözüme açık olduklarını söyledi.
Ancak ABD’nin arabuluculuk çabalarının bir kez daha çıkmaza girdiği anlaşılıyor.
Lübnan, deniz sınırının belirlenmesine BM Geçici Barış Gücü öncülük etsin istiyor. Bunun için BM Güvenlik Konseyi’nin barış gücünün görev tanımını genişleten bir karar alması gerekiyor. İsrail ise 2000 yılında Lübnan’dan çekilirken BM aracılılığında belirlenen Mavi Hat boyunca bir duvar inşa etmek istiyor. Buna karşılık Beyrut, kara sınırının Lübnan’la Filistin arasında 1923’te belirlenen hatla uyumlu olmasını istiyor. Bu teknik konulardan hareketle Lübnan’la İsrail arasındaki anlaşmazlık 860 kilometre karelik bir deniz alanını ve kara sınırında 13 noktayı kapsıyor. Lübnan, sınır anlaşması yapılmadan İsrail’in duvar inşa etmesine karşı çıkıyor ve bu konuda ABD de aynı görüşü paylaşıyor.
Satterfield’in Lübnanlı liderlere ilk önerisi “Hof hattı” oldu. Hof’un nisan 2012’de Londra’da taraflarla ayrı ayrı görüşerek sunduğu bu öneride 860 kilometre karelik ihtilaflı alanın yüzde 60’ı Lübnan’a veriliyordu. Satterfield daha sonra alanın yüzde 75’ini Lübnan’a veren ikinci bir öneriyle geldi ancak Lübnan sularının müzakereye açık olmadığı yanıtını aldı. Bunun üzerine Satterfield bu hafta İsrail’e karşı bir öneri götürdü. Öneride Lübnan ve İsrail askeri yetkililerinin BM aracılığında Ras El Nakura’da düzenli olarak yaptığı üçlü toplantıların deniz sınırının belirlenmesinde bir arka kanal olarak kullanılması yer alıyordu. Bu süreç aralıkta gündeme gelmişti. Lübnan hükümeti ABD’nin de bu toplantılara tarafsız gözlemci olarak katılabileceğini söyledi. Seçeneklerden biri toplantılara Lübnan’daki ABD Büyükelçiliği’nde görev yapan askeri ataşenin katılması.
Nasrallah ABD’nin “dürüst arabulucu” olamayacağını söylese de temmuz 2011’deki açıklamasına göre daha yumuşak konuştu. Nasrallah o zamanki açıklamasında “Lübnan karasularındaki müstakbel gaz tesislerimize el uzatan olursa biz de aynısını onların gaz tesislerine yaparız.” demişti. 16 Şubat’ta ise “Lübnan Yüksek Savunma Konseyi bizden İsrail’in petrol ve gaz platformlarını devre dışı bırakmamızı isterse bunu saatler içinde yapabiliriz.” dedi. Yani deniz sınırı konusunda çatışma kararını Lübnan hükümetine değil Yüksek Savunma Konseyi’ne bırakmış oldu. Nasrallah’ın müttefikleri konseyde net bir çoğunluğa sahip. Oysa hükümette böyle bir karar siyasi kriz çıkmadan alınamayabilir.
Satterfield’in mart başına kadar Washington’a dönmesi beklenmiyor. Dolayısıyla olası bir ilerleme sağlamak için daha iki haftası var. Satterfield’in önümüzdeki ay ya da yerine atanacak kişi belli olur olmaz Yakın Doğu’dan sorumlu dışişleri bakan yardımcılığı görevinden ayrılması bekleniyor. Dışişleri Bakanlığı, arabuluculuk çalışmalarını sürdürmek üzere onun ciddiyetine sahip yeni bir isim düşünüyor olsa gerek. Zira bu ihtilaf yakın zamanda bitmez ve bölgesel dinamiklerin bir noktada değişmesiyle daha da ciddileşebilir.
Diplomatik çalışmaların her zaman bu yoğunlukta olmasına belki ihtiyaç olmaz ama ABD’nin bu aktörleri diyalog halinde ve yaptıkları hesapları da kontrol altında tutması gerekir. Hizbullah İsrail’e taviz veriyormuş izlenimi yaratmak istemiyor, Lübnan hükümeti de İsrail’le doğrudan görüşme sıkıntısından kaçınmaya çalışıyor. Buna karşın İsrail’in Lübnan’a karşılıksız bir hediye verme niyeti yok ve onun için bu yüksek riskli bir ihtilaf değil. Çıkmazın esas nedeni de burada yatıyor.
ABD için en iyi senaryo tansiyonu düşük tutmak ve Fransız Total şirketinin 9 Şubat’taki taahhüdüne her iki tarafın riayet etmesini sağlamak olur. Blok 9’da faaliyet gösteren konsorsiyumda yüzde 40’lık bir paya sahip olan Total, arama çalışmalarında ihtilaflı alanlara en fazla 25 kilometre yaklaşacağını taahhüt etti. Deniz sınırı meselesi Lübnan-İsrail ilişkilerinin genelini etkileyen bir sorun. Ancak iki taraf da güney Lübnan’daki sükûnet statükosundan memnun ve bunun sürmesinden yana.